19 Ağustos 2007 Pazar

SEVGİ MEZARI VE SONSUZ BİR AŞKIN ÖYKÜSÜ – (2)

SEVGİ MEZARI VE SONSUZ BİR AŞKIN ÖYKÜSÜ – (2)


SEVDİĞİMİN ÇEKİP GİDER OBASI


Aileleri tarafından beşik kertmesi usulüyle “ sözlendirilmiş “ (nişan konmuş) olan hikayemizin kahramanları Suna ile Tuna, çocukluk devresini tamamlamış ve gençliğe adım atmışlardır. Günlük yaşantılarında ve göç yollarında hep bir arada oyunlar oynamakta, kuzu ve oğlak sürüsünün çevresinde küçük birer çoban görüntüsü vermektedirler. Tuna, diğer oba gençlerinin, sözlüsü Suna’nın yanına yaklaşmasına ve onunla konuşmasına tahammül etmemektedir. Bu durum ozan tarafından şöyle dile getirilmiştir.
. Sevdiğimin çekip gider obası,
. Beşikten de vermiş idi babası,
. Kurban olan, Ortaköy’ün ağası,
. Top kaküllü Bahşiş kızı geçti mi?

Bir zamanlar, Anamur bölgesi zenginlerine “ ağa veya bey ” diye hitap edilir, bu kişiler şimdilerde terk edilmiş olan Ortaköy’de yaşarlardı. Bizim oba, bir bahar günü yine Barçın yaylasına ulaşmak için yollara düşmüştü. Önde mal sürüleri, arkasında oğlaklar, en arkada deve, at, katır ve eşeklerden oluşan yük katarı geliyordu. Artık birer genç kız ve genç oğlan sayılan kahramanlarımız da diğer gençlerle birlikte sürülerin çevresinde ilerliyorlardı. Göç katarı, zahmetli bir yolculuktan sonra, Ermenek içinden geçip, Keben yokuşunu aşacak, yaylalarına ulaşmaya çalışacaktı. Bu durumu ozanımız şöyle özetlemiştir.

. Nehiridir, kara gözlüm, Nehiri,
. Elinden içeydim bir tas zehiri,
. Ey sevdiğim Ermenek’in şehiri,
. Keben’inden Yörük kızı geçti mi ?..

Göç katarı, Zeyve deresine eğildiğinde hava kararmaya başlamıştı. Üstelik, obada, her an doğum yapacak durumda hamile bir de bayan vardır. Geçmiş yıllarda bu bölgede konakladıklarında, sürüleri ve develerinin çevre bahçe ve ağaçlara zarar vermesinden dolayı taraflar arasında kavgalar yaşanmıştı. Obanın reisi, hava kararmadan sürünün Alaköprü’yü geçemiyeceğini gördüğünden, şimdiki, Zeyve Pazar yerinin alt kesimlerinde, Zeyve köyünden uzak şekilde boş bir arazide geceyi geçirmelerine karar verdi.

Tüfeğin icat edildiği ve Köroğlu’nun “ tüfek icat oldu, mertlik bozuldu “ diye feryat ettiği zamanlardı. Yol boyunca sürülere zarar verebilecek olan vahşi hayvanlar (canavarlar), savaş firarileri, eşkıyalar ve hırsızlar etrafta kol gezdiği için herkes silahlanmıştı. Konaklama yerinde yükler yıkılmış, bir gecelik de olsa aileler için çadırlar kurulmuş, sürüler bir merkeze toplanmış, gençler sürü etrafında elde tüfekler nöbete başlamışlardı.

Gecenin sessizliğinde sürülerin çevresinden bir tüfek sesi duyuldu. Gençlerden biri çalılar arasında bir “ çıtırdı “ duymuş ve kurtlar saldırdı diyerek tüfeğini ateşlemişti. Herkes bir anda ayağa fırlarken, acı bir çığlık, “ yandım anam “ diye bağıran bir bayan sesi duyuldu. Koşarak sesin geldiği yöne gidenler, kanlar içinde yerde yatan kişinin Suna olduğunu gördüler. Bu durumu ozan şöyle anlatır.

. Kaza kurşununa uğradı canım,
. El değmedik tenden akıyor kanım,
. Düğünüm mahşere kalmıştır benim,
. Beni alamayan yiğit ağlasın..

. Acı merhem, tatlı merhem düzmeyin,
. Yaram derin, düğmelerim çözmeyin,
. Mezarımı yoldan uzak kazmayın,
. Geçtik sıra Tuna’m görüp ağlasın…

Suna, ağır yaralanmış ve kendisi için yapılacak bir şey kalmamıştır. Sabaha yetişemeden ruhunu teslim eder.. Yas içinde kalan oba çaresizdir. Gözyaşları ve ağıtlarla, cenazeyi konaklama yerinin bir kenarına defnederler ve yollarına iki gün gecikme ile devam ederler. Acılı insanlar içinde, bu acıyı en derinden hisseden kişi, beşik kertmesi nişanlısını kaybeden Tuna dır. Yaylasına ulaşamadan katardan ayrılan Suna, güz gelince geri dönüş yolunda ancak ziyaret edilebilecektir. Bu durumu ozanımız şöyle mısralara döker.

. Ne serin yayladır, şu bizim yayla,
. Soğuk su başında var gönül eyle,
. Bu sevgi, muhabbet kalırsa böyle,
. Yiğit Tuna’m, Güzün dönüp ağlasın…


(Gelecek sayıda, “ Ah Bu Nasıl Ölüm, Beyler, Ağalar” )

Yazan : Av. Naci SÖZEN (Araştırmacı – Yazar ) ,

Hiç yorum yok: