KAZANCI VE KAZANCILILAR HAKKINDA BİLMEK İSTEDİKLERİMİZ
Kazancıya ilk yerleşen kişinin Gülnar yöresinden gelen Donrulu Mehmet ve 12 evlik ailesi olduğu bilinir. Aile, Aşağı Mahallede, Odanın Önü (eski caminin olduğu yer) denilen yere yerleşmiş ve Mehmet uzun yıllar muhtarlık yapmıştır. Hatta, ölümünden sonra, oğlu Abdullah muhtar olur, oda ölünce de karısı muhtarlık yapmıştır. Konya’da medrese eğitimi gören diğer oğlu ise, muhtarlık ve Ermenek’te kadılık yapmıştır. Bu ailenin şimdiki Kahyaların soyları olduğu sanılmaktadır.
Şimdiki Köyönü denilen muhitte büyük bir köy varmış, kuruluş öyküsü, Ayhatun isminde güzel bir kız varmış ve zengin biri olan Aybeyim’e istemişler. Anlaşma olmayınca şimdiki Ciritalanı mevkiinde savaş olmuş ve kız esir alınmış. Sonrasında bu köy kurulmuş. Ciritalanı, şimdilerde Artbeleni denilen yerdir. Esas adı “Atbeleni” olup, Türk kültüründe önemli bir spor olan ve Orta Asya’da halen oynana bir atlı spor (Cirit) oyunudur. Bu alandaki ardıçların sıralar halinde dikilerek büyütüldüğü düşünülmektedir. Bu konuda bir hikaye de şu; Kasım Alisi, Yemen’de esirken, bir ihtiyarla karşılaşıyor. İhtiyar, esirin Ermenek-Kazancılı olduğunu öğrenince, “ Ciritalanı duruyormu? diye sormuş ve “Ah yukarıdaki koca ardıç ah…” diyerek hasret gidermiştir.
Ayyanı, aslında “ Ağayanı “ olan kelimenin değişmesiyle bu şekle dönüşmüş. Pınar üzerinde zengin bir adam yaşarmış. Ağanın komşularına Ağayanında derlermiş, zamanla Ayanı olmuş. Bu pınarın biraz ilerisinde Körhana vardır. Bu yerin kenarında saray yıkıntıları 80-90 yıl önceleri duruyormuş. Çolak Hasan Amcanın anlatımına göre, kendisi 5-6 yaşında bir çocukken bu saray yıkıntısında oyunlar oynarlarmış.
Derecikköy denilen yerde bir köy varmış. Şimdilerde bu bahçelik bölgeye Dereciköy denmektedir. Köy zamanla terk edilmiş olup, halen sağ olduğunu tahmin ettiğimiz Uluköy’den Armutlunun Topal bir görüşmemizde anlattığına göre, kendisi 7 yaşındayken evleri Derecikköydeymiş ve o sıralar son ev kaldıklarından Uluköy’e göçmüşler ve köy zamanla tamamen yok olmuş.. Şimdiki aşağı mezarlık eskiden köylerin ortasındaymış ve altındaki İmarat denilen arazide fakirler için kazanların kaynadığı bir kurum bulunurmuş. Bu hayır kurumunun bir çok arazisi varmış ve bunlara Vakıf malı denirmiş..
Muslu Dede diye biri Kazancıya gelmiş ve insanlara vaaz vermiş. Mezarlıkta bir kulübede yaşarmış. Ölümünden sonra, Aşağı mezarlıkta halen harap halde bulunan Muslu Dede Türbesi, Karamanoğulları Beyliği tarafından anısına yaptırılmış..
Asar Beleni tepesinde bir kale varmış, bu ismi suçluları hemen idam eden bir beyden almış, kalenin altında birbirine koridorla bağlı erzak depoları halen durmaktadır. Defineciler bu depoları çok kazmışlar, küçük oyuklardan kavrulmuş veya kömürleşmiş ceviz, buğday, kuru üzüm, püse (katran) ve güpler çıkarmış. Depoların taban tahtalarının halen sağlam olduğunu yıllarını buralarda define aramakla geçiren birisi anlattı.. Bucak Mahallesinin üzerindeki bir çok inden kemikler çıkmıştır. Taşlarda uzun yazılar varmış. Hatta,” çata- pata “ şeklinde başlayan bu yazılardan bir kısmını yazanlar, tercüme edilmesi için İstanbul’a bile göndermişler.
Kazancıdaki kaleler ve inler şunlardır ; Masırlık kalesi, Oduncu kalesi (Piladanburnu üzerinde), Asar kalesi, Kilise kalesi (İvriz kalesi), Kürtlü kalesi, Kartaltepesi kalesi, Dinek kalesi, Kazancıda inler ise, Hocini, Alain, Karin, Çömlekçi İni, Karakovanlığın in, Yavşanın in, Öküz ini, Avlağı ini, Körüstanın in, Otlukoyak ini, Kürtlünün in, İnönünün in, Buzlucanın in, Davulcu ini ve daha niceleri…
Kazancıda arazilerin geneli bir zamanlar Anamurlulara aitti. Halen birkaç arazi onlarındır. Bu arazi sahiplerinde en önemlileri, Karabey, Sarıbey, Haci Ali Bey ve Kerim Beylermiş. Bu beylerden biri Kazancıda bulunduğu sırada ölmüş ve aşağı Mezarlığa defnedilmiştir. Mezarı, mezarlığın köy tarafında hemen giriştedir. Mezarın başında süslü bir mezar taşı durmakta, fakat yazıları görünmez olmuş, ağalığını hatırlayan kalmamıştır. Bu mezar taşını Dunbul Mehmet Efendi yapmış olduğundan biz de bu vesileyle öğrendik. Merak edenler mezarlığa yolları düştüğünde bir sanat harikası gibi işlemeli bu taşı görebilirler..
Tozlu yakınlarındaki Kanlısay diye bilinen düz kayalığın da bir öyküsü var. Tozluda sürüsünü sulayan 3 Gülnarlı çoban, pınarda su dolduran bir kıza laf atarlar ve sürüsünü sulatmazlar. Kız tepeye gelip bağırarak olayı kardeşine söyler.. Keyvanlardan “ Keyvan Yusuf” diye bilinen bir delikanlı, sinirle koşarak dağı tırmanır ve bu sayın üzerinde oturmakta olan 3 çobanı öldürür. Bu say üzerindeki kan lekelerinin siyan renkleri yakın zamanlara kadar belliymiş. Merhum Çanlı Hasan Goca’nın bana 40 yıl önce anlattıklarına göre, bu olayın yargılanması Gülnar Kestelli’de yapılmış ve tüm Kazancı büyük bir kan bedeli ve diyet ödemeye mahkum olmuştur. Birkaç yıl tüm ürünler bu bedele karşılık olarak verilmiş ve halk büyük bir kıtlık yaşamıştır.
Ayıoluğu denen yerde Ceren Goyağı mevkisi vardır. Ceren “Yaban koyunu “ demekmiş. Bu yerde Anamurluların yazın göçüp geldiği bir köy varmış. Hala kalıntılarının görülebildiği belirtiliyor.
Şimdiki Balduvar mevkisinde bir köy varmış. Köylünün hepsi sıtma, tifo ve veba hastalığından ölmüş. Son kalan aile, önce Akmanastır, sonra Kazancı yukarı mahalleye yerleşmiş.
Kahyalardan Süleymanoğlu Derviş Yusuf, Konya’da medrese okumuştur. Köye döner ve bir zaman sonra Konya’da Kuran okuma yarışması yapılacağı ilan edilmiştir. Yusuf bu yarışmaya katılmak için yola çıkar ve 20 gün yolculuktan sonra Konya’ya ulaşır. Diğer yarışmacılar bunu görünce alay ederler ve bunca yolu boşuna tepmişsin derler. Fakat, yarışma sonunda genç Yusuf birinci olur ve herkes af dileyerek pişman olur. Yusuf köye 20 gün yolculuktan sonra döner, fakat hemen hastalanır ve ölür. Bu ölümün nazardan olduğuna inanılır.
Almanların 2. Dünya savaşında kullandıkları silahlarla Kazancının ne ilgisi olabilir ? Kazancıda bulunan ulu ceviz ağaçları 1930’lu yıllardan itibaren Alman ve İtalyan tüccarlarca satın alınır. Bu ağaçlardan en büyüğü olanlar, şimdiki Derekahve uzantısındaki derenin aşağılarından kesilmiştir. Bu kütükler 4’lü camuzlar tarafından çekilerek yola taşınır ve o zamanın imkanlarıyla Taşucu ve Anamur’a götürülür. İşte, bu ceviz ağaçları Almanya’ya taşınmış ve mavzerlerin kundaklarında kullanılmıştır.
Gurd Gocanın kafatası tosbağı kemiği mi? Bu soru hep sorulmuştur. 1940’lı yıllar ve Gurdlar ile kavgalıyız. Bizim çobanlar onların sürüsünü toplar ve Garain civarında Yörükler yetişir. Kavga köye duyrulur ve tüm Kazancı halkı çocuk, yaşlı ve kadınlar dahil yollara düşüp Garain’e çıkarlar. Kargaşa sürerken olaylardan habersiz ve Kazancıda değirmenden un götüren Gurd Goca oraya gelir. Ne olup bittiğini sorar. Bu sırada yol üstünde duran kadınlardan bir “ köpeğin yörüğü daha konuşurmusun ? “ diye bağırarak bir taş fırlatır. Taş adamın kafatasını parçalar. Herkse kavgayı bırakır ve bir ağaç sal yapılarak önce köye, sonra Ermenek ve Mersin’e götürülür. Gurd Goca kurtulur ve kafatası kemiği parçalandığı için bir tosbağının kemiği kafasına yerleştirilmiş diye söylenir. Bu olayın sonrası ve Silifke yargılamaları öykü olarak yayınlanacaktır.
Kazancı kasabası kurulduktan sonra, bölgedeki Hristiyanlarla bir müddet birlikte yaşadıkları bilinmektedir. Bu dönemde, Müslüman olmayan bu ahalinin ölüleri Maşat olarak bilinen yere gömülürmüş. Maşat, Müslüman olmayanların gömüldüğü yerin adıdır. Halen Maşatındere diye bilinen yerdeki çalılıklarda çok sayında mezar kalıntıları varmış. Bu insanlar sonradan Anamur’a intikal etmişler ve varlıklarını Kurtuluş savaşına kadar sürdürmüşler. Hatta, bunların içinde Uzun Konstantin diye bir taş duvar ustası varmış. Kazancıda çok ev yapmış ve halen yaptığı birkaç eski evin duvarının durduğu söylenmektedir.
Popasın kuyu, aslında Papazın kuyusu’dur. Hayırsever bir papaz burada su olduğunu duyunca bu kuyuyu açtırmış ve geçenlere su dağıtmıştır. Popasın ilerisinde Yüksekeğrik tepesi vardır. Bu bölge Gülnarlıların kontrolünde iken, çobanlar erzakları bittiğinde bu tepenin ucunda ateş yakarlar ve Gülnar’a erzaklarının bittiğini haber verirlermiş. Eğrik, azık, erzak demekmiş… Gülnarlılar, en son Kırkkuyu’ya çıkarlarmış. Buradaki Bazaralanı denilen düzlükte Pazar kurulurmuş. Son olarak Halil Ağa diye biri Gülnar’dan buraya göçer olmuş. Onu artık gelmemesi için Anamurlular ve Kazancılılar uyarmışlar. Adam ailesiyle bahara tekrar gelmiş. Kavga çıkmış ve Halil Ağa yaralanmış. Elindeki tüfeği söküp alamamışlar. Öldürmeyeceklerini söyleyince tüfeği bırakmış ve toparlanıp gitmiş. Bu olayı ve sonrasını öykü olarak yazmayı düşünüyoruz.
Toros (Toras) yaylasının en tepesinde Sakat Dedesi diye bir yer var. Burada bilge bir kişi yatarmış. Eskiden sakat olan çocukları mutlaka buraya götürürlermiş ve iyileşirmiş. Şimdilerde bu mezar defineciler tarafında delik deşik edilmiş şekilde, harap ve bakımsız.. Popas ilerisinde de ermiş bir kişi olan Hemid Seydi mezarı vardır. Zaman zaman, İstanbul ve İzmir de ziyaretciler gelirmiş. Bu mezarın öyküsü de çok uzun, ilerde belki yazarız..
Kırkkuyu yolunda, Karagovanlık vadisinde Gelin Mezarı diye bilinen bir yer var. Buraya bir gelin gömülmüş, hatta, mücevherleriyle birlikte gömüşmüş diye bilindiğinden defineciler sürekli burayı kazmaktadırlar. Bu olayda öyküleştirilecektir.
Aslan Mehmet adındaki isyancı adamlarıyla Ermenek ilçesini kuşatıp ablukaya aldığında Kazancıdan başta Çanlı Hasan (Hasan Goca) olmak üzere eli silah tutan kişiler toplanmış ve hükümete ait binaları korumuşladır. Bu ekipte, Arnava köyünden Mehmet Ali, Eskice köyünden den Deli Mehmet isimli kişilerde nam salmış muhafızlarmış.
Bir zamanlar, Kazancı çevresinde kuduz bir kurt yaşamış. Gözleri de iyi görmediği tahmin edilen bu kurt sık sık köye girmeye çalışırmış. Yine bir kış gecesi kar yağışı devam ederken, Kum yakadan hırıltılarla dereye doğru indiğini aşağı mahalledeki evinin damında duran Conbat Durmuş duymuş ve arkadaşı Molla Veli’ye bağırarak “kuduz kurt dereye iniyor, hemen davran, bende geliyorum, kurt köye girmeden karşılayalım “ der. Molla Veli elinde sopasıyla koşar ve Konaktaş denilen yerde kurtla karşılaşır ve boğuşmaya başlarlar. Conbat Durmuş da elinde sopa ile yetişir ve boğuşmalar sonunda kurdu öldürürler. Bu olaydan sonra uzun süre halk kuduz kutrun yavruları intikam peşindeler diye bir söylenti dolaşmıştır.
Halk inancına göre, Toras tepelerinden bir katır uçmuş ve Sivricebelen üzerine konmuş. Bu olay “Katır Uçtuğu” diye halen kullanılan bir isimdir. Sivricebelen’in doğu ucunda bir kaya üzerinde katır ayağı izi (kayaya oyulmuş şekilde) halen durmaktadır. Merak edenler gidip görebilirler.
Bilindiğine göre uzun yıllar önce yaz mevsimlerinde Yenicesu Yaylası (Alankuyu) başında eğlenceler ve sonunda güreş yarışmaları yapılırmış, Yarışmalara çevre köyler ve Anamurlular da katılır, birinci gelene verilmesi için koç veya teke konurmuş. Son yarışların birinde Yukarı Mahalleden Padişah lakaplı (Halilhocalar) aileden birisinin birinci olduğu söylenegelmiştir.
Bir zamanlar Kazancılılar ile Anamurlular arasında İlabadınındüz için anlaşmazlık çıkmıştır. Kazancıda ne kadar insan varsa bu düzlüğe toplanmış, bir çok kişi çift koşmuş ve alanı sürmeye başlamış, bunu gören Yörükler de tepelerden mavzerlerle ortalığa ateş etmeye başlamışlardır. Mermiler ortalığa düşmeye başlayınca çift öküzleri delirmiş ve zapt edilemez hale gelmiştir. Yaşlı ihtiyarlar gençleri cesaretlendirmek için ön saflarda yürümüş ve “ çifte devam, yılmayın çocuklar “ diye bağırarak eyleme devam edilmiştir.
Bozdağ, Payamlıtepe, İlabadı, Kızılalan ve diğer bazı yerler için Yörüklerle anlaşmazlıklar, kavgalar ve silahlı çatışmalar çokca yaşanmıştır. Yörüklerin karşısına çıkabilmek için para toplanmış ve köy adına 6 adet uzun menzilli silah alınmıştır. Bu silahları kuşanan ve adlarına “Dağ Korumacısı” denilen Seçilmiş nişancı kişiler yıllarca bu dağları ve ovaları korumuştur. Bu konuda geniş bilgi notu ayrıca yazılacaktır.
(devam edecek )
DERLEYEN: NACİ SÖZEN (Kazancı ve Kazancılılar isimli kitap notlarından
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder