21 Ağustos 2007 Salı

AB POLİTİKAMIZ

TÜRKİYE’NİN AVRUPA BİRLİĞİ’NE TAM ÜYELİĞİ KONUSUNDA POLİTİKAMIZ NEDİR?


1. KONUYA GİRİŞ :

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan itibaren yönünü Batı’ ya çevirmiş ve “Çağdaş Medeniyetlerin üzerine yükselme” hedefini daima kovalamıştır.
Devrimler, gelişim, değişim ve adaptasyon çalışmaları başlatıldığında, en önemli ve temel konunun Hukuk Alanı olduğu anlaşılmış ve Batı Avrupa ülkelerinin kanunları örnek alınarak bünyemize uyarlanmıştır.
Ulu Önder ATATÜRK, daha, 01 Mart 1922 günü TBMM birinci Dönem, üçüncü Yasama Yılı açış konuşmasında “ her devletin içinde bulunduğu sosyal yaşantısı ve uygarlık derecesine uygun bir hukuki mevzuatı vardır. Bizim milletimizin adalet düşüncesi ve anlayışı hiçbir uygar ulusun seviyesinden aşağı değildir. Bu nedenle, hukuki mevzuatımızın tüm uygar devletlerin kanuni mevzuatından eksik olması düşünülemez” diyerek konunun önemini işaret etmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere, Cumhuriyetimizin teminatı olan kurum ve kuruluşlar, Milletimizin geleceğini ilgilendiren konulara hiçbir zaman kayıtsız kalmamış ve katkılarını esirgememişlerdir.

2. KONUNUN ÖNCESİ :

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir özelliği de, dünyada ve bölgesindeki her türlü oluşum, kurum ve teşkilatın, ya kurucuları arasında yer alması, ya da, ilk üyelerinden birisi olmasıdır. Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, birçok teşkilatın üyesi durumundadır. Böylece, Avrupa’da oluşan yapılanmanın dışında kalması mümkün olmayan Türkiye, NATO’ nun da önemli bir üyesi olarak her kararda aktif rol oynamıştır.
2 nci Dünya Savaşı’ nın ürkütücü tahribatı ve inanılmaz can kaybına neden olması sonrası, Avrupa’da barışın “ bütünleşerek korunması” ilkesi öne çıkmıştı. Bütünleşme iki aşamalı olarak gerçekleşecekti ,
· Birinci aşama ; ekonomik alanda bütünleşme,
· İkinci aşama , siyasi alanda bütünleşmedir.
Bu ilkeler doğrultusunda, 25 Mart 1957 tarihinde, 6 Batı
Avrupa ülkesi, Roma Antlaşmasını imzalayarak Avrupa Ekonomik Topluluğa (AET)’nun doğmasını sağladılar. Bu ülkeler Fransa, İtalya, Federal Almanya, Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’du. Bu gruba, 1972 yılında İngiltere, İrlanda ve Danimarka’da katıldı. 1986 yılında İspanya ve Portekiz’de üye oldular. Ortak Pazar deyimi de kullanılmıştır.
Böylece, Avrupa Birliği’ni (AB) oluşturma gayretleri ilerleyerek gelişti. Ulus Devlet kavramı geri plana çekilecek, federal bütünleşme öne çıkarılacaktı. Ortak bir anayasa oluşturulması istenmişti. Avrupada hukukun üstünlüğü hakim kılınacak, “çağdaş ve modern demokrasi” yönetim biçimi olacaktı. Hedef, temeli hukuk devleti olan bir Avrupa Birliği / Devleti’ne ulaşmak , sürekli barışı tesis etmek ve yaşatmaktı.
Topluluk ileTürkiye arasında, 1963 yılında Ankara Anlaşması imzalanmış ve süreç başlatılmıştır. İlişkiler ülkemizdeki siyasi olaylar ve krizlerden de etkilenerek dalgalı ve yavaş bir seyir izlemiştir.
Paris Antlaşması ve yayınlanan Nihai Senet’ den sonra AB’ nin kuruluşunun resmen onaylandığı Mastrih Antlaşması da 1995 yılında imzalanmıştır. Türkiye’ de 1995 yılında Gümrük Birliği Antlaşmasını imzalamıştır. Aralık 1997’de yapılan Lüksemburg zirvesinde, 11 Avrupa ülkesinin adaylığı benimsenmiştir. Haziran 1993 kabul edilen, Kopenhag Kriterleri’ de üyelik için “ olmazsa olmaz “ koşulu niteliği taşımaktadır. Nihayet, Avrupa Birliği’nin 1999 yılı sonunda yapılan Hersinki zirvesinde Türkiye’nin tam üyelik adaylığının kabul edilmesiyle önemli bir aşamaya gelinmiş oldu. Bu kararla, Türkiye AB’ ye tam üyelik için aday olan 12 Avrupa ülkesi ile birlikte zorlu bir yarışa girmiştir.
Adaylık Görüşmeleri Sürenler: ( 6 Ülke )
- Estonya
- Polonya
- Macaristan
- Çek Cumhuriyeti
- Slovenya
- Kıbrıs Rum Kesimi

Adaylık Görüşmelerine Başlayacaklar: (6 Ülke )
- Letonya
- Litvanya
- Slovakya
- Romanya
- Bulgaristan
- Malta
Halen AB üyesi olan ülkeler: (15 ülke )
Almanya, Avusturya, Belçika, Lüksemburg, Fransa, İspanya, Portekiz, İtalya, İngiltere, İrlanda, Yunanistan, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve Hollanda’dır.
Türkiye, Gümrük Birliği Anlaşmasını yapmasına rağmen, halen bir çok alanda AB yardımlarından faydalanamıyor. Örneğin, “serbest dolaşım” Türk vatandaşları için hala uygulanmıyor.

AB Üyelik Önkoşulu Olarak Kabul Edilen Kopenhag Kriterleri;

- İstikrarlı, çoğulcu ve çağdaş demokrasi yönetimi geçerli olacak,
- İnsan haklarına saygı gösterilecek, işkence yasaklanacak,
- Ayırımcılık yasaklanacak ve azınlık hakları korunacak,
- Serbest piyasa ekonomisi kurum ve kurallarıyla geçerli olacak,
- Mevzuat uyumu sağlanacak ve ortak para birimine geçilecektir.
Türkiye’ nin Avrupa Birliği ile ilişkilerine yön verecek olan ve üyelik görüşmeleri konusunda “yol haritası” niteliği taşıyan Katılım Ortaklığı Belgesi (KOB), 08 Kasım 2000 günü Brüksel’ de açıklandı. Bu belgenin Türkiye açısından şok yaratan tarafı, Yunanistan’ın baskısı ile son dakikada, Kıbrıs konusunun “Kısa Vadeli Beklentiler” bölümüne eklenmesi olmuştur. Türk- Yunan anlaşmazlığı da “Orta Vadeli Beklentiler” bölümünde yer aldı. Bu sorun 2004 yılına kadar çözülemezse Lahey Adalet Divanı’ na gidilmesi konusu gündeme getirilecektir. Bu KOB ile, tam üyelik için yapılması gereken, siyasi, ekonomik ve kurumsal uyum koşulları hatırlatılmış olmaktadır.

Türkiye’den Kısa Vadeli Beklentileri şunlardır ;

- İdam cezasının kaldırılması incelensin, mevcutlar uygulanmasın,
- İşkence yasak edilsin, Avrupa İşkenceyle Mücadele Sözleşmesi hayata geçirilsin,
- Sivil toplum örgütleri güçlendirilsin,
- Kültürel haklar ve bölgesel farklılıklar giderilsin,
- İfade özgürlüğü, anayasal ve yasal güvencelere bağlansın,
- Kıbrıs sorunu; BM Sekreteri tavsiyeleri doğrultusunda çözüme kavuşturulsun.
-
Orta Vadeli Beklentiler şunlardır ;

- Milli Güvenlik Kurulu mevzuatı yeniden düzenlensin,
- İdam cezası kaldırılsın ,
- O H A L uygulaması kaldırılsın,
- İnsan Hakları alanında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi doğrultusunda yasal düzenleme yapılsın,
- Temel haklar, dil, ırk, renk, siyasi düşünce ve felsefi yada dini inanç gözetilmeksizin İnsan Hakları güvenceye alınsın. Görüldüğü üzere bu KOB, mali yardım konusunda yeteriz, eksik ve zayıftır.



3- KONUNUN İNCELENMESİ VE DEĞERLENDİRME:

AB bünyesinde, gelecekte bir Avrupa Ortak Hukuku oluşacak ve üye devletler bu hukuku uygulayacaklardır. Ortak değerler, üye devletlerce tanınacak ve kabul edilecekdir. Yeni kriterlere göre, toplumların aykırı görüşleri de öğrenme hakkı vardır. Fikir, ifade, dini, inanç ve vicdan hürriyetleri çok geniş yorumlanmaktadır.
Türkiye tarafından başlatılmış olan uyum çalışmaları, AB üyeliğinin ön koşulu sayılan Kopenhag Kriterleri’ni de gözetmiş olarak, detaylı ve takvime bağlanmış bir Ulusal Program şeklinde AB Komisyonuna sunulmuştur.
Yeni dünya düzeni ve küreselleşme, genellikle sermayenin yaygınlaşması ve hakimiyetinin artması demek mi? Bu soru bir çok kesim ve kişi tarafından dile getirilmektedir. Ünlü ekonomistlere göre, yakın gelecekte dünya ticaretinin %80 seviyesi, 3 büyük ticari blok üzerinde toplanacaktır. Bunlar, ABD, Kanada ve Meksika başta olmak üzere Amerika kıtası devletlerinin oluşturduğu blok, Avrupa Birliği bloğu ve Doğu Asya bloğudur. Gelecekde bu 3 bloğun dışında kalan ülkeler dünya ticaretinin dışında kalmış olacaklardır.
AB bünyesinde yer aldığında, Türkiye için, Ulusal Egemenliğin örgütlenmesi, yasamanın kısmen devri, ortak para, kültürel haklar, ve azınlıklar konuları kritik konular olacaktır. AB üyelerinin Kürt asıllı vatandaşlarımızı “azınlık” olarak kabul etme eğilimleri de düşünüldüğünde bu konular daha da önem kazanmaktadır. Atatürk devrimlerinin iki dinamiği olan ( hareket noktası) Tam Bağımsızlık ve Kayıtsız Şartsız Millet Egemenliği ilkeleri bu üyelikle nasıl bağdaştırılacaktır. Bu konuyu da gündemde tutanlar vardır.
Türkiye, üyelik süreci ve gümrük birliği çerçevesinde alması gereken mali yardımlar konusunda da şikayetçidir. Çerçeve yönetmelik AB parlamentosundan geçti. 7 yıl boyunca 127 milyon Euro kadar yardım alınabilecektir. Yunanistan engeli her konuda olduğu gibi, yardımlar konusunda da vardır. Katılım Öncesi Fonu adını alan bu yardımlar özel sektör, deprem yardımı, hibe, düşük faizli kredi, gümrük alt yapısı, sağlık, enerji, çevre, insan hakları, ekonomik- mali yapılanma, KOBİ ve mevzuat uyumlarında harcanacak yardımları kapsıyor.
Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir konu da, Batı Avrupa Birliği (BAB) ile ilgili ilişkiler ve bulunduğumuz konumdur. AB’ nin silahlı kanadı olacak olan BAB, NATO’ ya alternatif olarak kurulmuştur. AB kendi silahlı gücünü oluşturma çalışmalarını hızlandırmıştır. Nihai Hedef (Head Line Goal) başlığı altında yapılan çalışmalarda tam bir anlaşma sağlanamadı. AB bu gücün planlamasını NATO’ya yaptırmak ve gerektiğinde NATO imkanlarını da kullanmak istemektedir. Türkiye bu kararı veto etti. Kararlar alınamayınca AB üyesi NATO ülkeleri Türkiye’ye çok kızdılar.
Türkiye, BAB içinde üye statüsünde değil, fakat Norveç ve İzlanda ile birlikte Davet Edilmiş Ülke (invitation nations ) gibi, yani yarı üye statüsündedir. Bu üç ülke NATO üyesi olup da, AB üyesi olmayan ülkelerdir. BAB faaliyetleri ve çalışma gruplarında Türkiye yer almakta, fakat kararlara katılamamaktadır. Son zamanlarda, NATO‘nun imkanları ve kuvvetlerinin BAB emrinde de kullanılması konusu gündeme geldi. Türkiye kendisinin kararlarına katılmadığı BAB emrine NATO kuvvetlerinin verilmesine karşı çıktı ve kararları veto etti. Bu tutum NATO / AB ülkelerini çok kızdırdı. Çünkü, kararlar çıkarılamadı. Bu konunun bizim için iki hassas noktası vardır.
- Bizim ve NATO’nun güçleri, kararlarına katılamadığımız bir organ emrinde görevlendirilecek, üyesi olmadığımız bir birliğin (AB ) çıkarlarına hizmet edecek.
- Bu hizmetten, NATO üyesi olmayan, hiç risk almamış, kuvvet ayırmamış ve zahmete katlanmamış olan Avusturya, Finlandiya, İsveç ve İrlanda bile faydalanırken ( bu ülkeler AB üyesi ) NATO’nun en büyük silahlı güçlerinden birine sahip olan Türkiye kararlara katılmadığı gibi, bu kullanımdan menfaati de olmayacaktır.
- Bir görüşe göre de; Fransa’nın inanılmaz bir tutumla sözde Ermeni Soykırımı tasarısını kabul etmesinin bir nedeni, NATO’ da bu vetoyu kırmak ve baskı yapmak amacına yöneliktir.

4- TARAFLARIN ENDİŞELERİ :

TÜRKİYE YÖNÜNDEN ENDİŞELER :

Ulusal Egemenliğin törpülenmesi, bazı unsurların (yetki) AB organlarına devri konusunda endişeler.
Kıbrıs ve Yunan – Türk sorunları konusunda çözümlerde Yunanistan’ın baskısı ve AB desteği ile aleyhimize sonuçlanması endişesi.
Ermeni sorunu konusunu AB gündeminde tutarlar ve desteklenirse nasıl bir tavır alınacaktır.
Güneydoğu konusu ve Kürt asıllı vatandaşlarımızı hatta bölücü örgütler ( PKK, Hizbullah ) konusundaki destek ve hoşgörüler devam ederse, gelecekte başımıza ne gibi sorunlar açabilir.
Ülkemizdeki küçük ve orta ölçekli sanayi kuruluşları rekabet ödemeyip tamamen ortadan kalkar endişesi,
Bazı stratejik kaynakların (bor, su, vs ) kontrolü elimizden çıkar mı?
Enflasyon ve tüketim azaltılamaz, üretim artırılamazsa, Avrupa’nın serbest pazarı mı oluruz? Hristiyan dünyası bizi hep dışlar mı? Hatta, Avrupa’da hızla yayılan yabancı düşmanlığı vatandaşlarımız için sorun olabilir mi? Nitekim, maskeli ve siyah giyimli “ skin head “ olarak adlandırılan dazlaklar Paris’de toplandılar , Ermeniler ve PKK yandaşları ile birlikte bayraklar açıp, futbol maçında Türkler’e saldırdılar.
Kopenhag Kriterleri bizi bölünmeye götürür mü? Milli değerler kaybolabilir mi? Bunlar sıkca sorulan sorulardır.


AB YÖNÜNDEN ENDİŞELER :

AB bünyesindeki tek Müslüman Ülke olacak olan Türkiye’nin vatandaşlarının bünyelerine uyum sorunu olur mu? Nitekim; uzun yıllardır Avrupa da bulunan Türklerin uyum sağlamakta yaşadığı güçlükler ve sergiledikleri çağdaşı görüntüler, Halifet Devlet kurma gayretleri Avrupalıyı ürkütmektedir. Bu faaliyetlere çok ılımlı yaklaşılıyordu. Fakat, 11 Eylül 2001 günü ABD’nin uğradığı terör saldırısı ve sonrasında, Avrupanın terör ve terör örgütlerine karşı bakış açılarında değişiklikler olmuştur. Bir çok ülke terörle mücadele kanunlarını yeniden düzenlemekte olup, yasa dışı faaliyetlere hoşgörülü yaklaşımların terk edileceği anlaşılmaktadır.
Çok kalabalık bir nüfusu (70 milyon ) olan Türk insanı Avrupa’yı işgal eder mi?
Ekonomik uyum gerçekleşmez, enflasyon düşmez, para değer kazanmazsa bünyesel uyum sorunları yaşanır mı?
Yunanistan, Kıbrıs ve Ermenistan ile sorunlar çözülemezse, bu sorunlar birliğin bünyesine nasıl yansır?
Türkiye de çoğulcu ve çağdaş bir demokrasi idaresi sürekli var olur mu? Hukukun üstünlüğü ve insan hakları konusundaki endişeler giderilebilir mi?

5- SONUÇ :

Türkiye her şeyi değerlendirmiş ve tercihini çok önceden AVRUPA şeklinde yapmıştır. ABD’nin terörle mücadelesine verdiği destek bu tercihlerin bir gereğidir. Fakat, bu tercih “Milletin Birliği ve Devletin Bölünmezliği” ilkeleri zarar görmeden kabul görmelidir.
AB’ yi bize mali yardım yapan veya yapacak bir organ olarak gören yaklaşım terk edilmelidir. Yardımların aksamasından şikayet edilmemelidir. Para yardımı almak için mi bunca çaba gösterildi ve gösteriliyor? Para yardımı sonsuza kadar süremez.
Bu çalışma döneminde her kurum ve kuruluşun katkı yapması zorunludur. Cumhuriyetimizin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri, Milletimizin geleceği ve gelişmesini ilgilendiren konulara hiç bir zaman kayıtsız kalmamış, katkılarını esirgememiş, hatta, bir çok konuda öncülük etmiştir. Nitekim, BAB ve AB faaliyetleri uzun süredir izlenmektedir.
Uyum genellikle mevzuat (kanun, yönetmelik) uyumu olduğuna göre, kurum ve kuruluşlara, sivil toplum örgütlerine, vatandaşlara ve özellikle siyasilere önemli görev ve sorumluluklar düşmektedir.
Bizden istenen çağdaş hukuk normları, demokrasinin çağdaş ve modern ilkelerine sahip olması ve insan haklarının tam uygulanması, ekonomik kalkınma olduğuna göre milletimizin refah ve mutluluğunu etkileyecek olan bu oluşuma kayıtsız kalınamaz.
Şubat 2001 ekonomik krizinin ardından AB ülkeleri Türkiye’yi yakından izliyor ve durumu net olarak göremediklerini belirtiyorlar. Bu kriz aslında AB’nin işine geliyor. Bu kriz, bizim tam üyelik sürecini uzatmalarına yardımcı olabilecektir. Nitekim, AB organlarının son Gent (Belçika) tolantısında Türkiye lehine karar alınamadı.
Bu ekonomik kriz bizi Mastrıch Kriterlerinin gerisine itti. Ekonomik krizden tam olarak çıkılabilmesi için “yüklü miktarda dövize ihtiyaç olduğu” yetkililerce ifade edilmektedir. AB değerlerine göre, enflasyon % 3 , borç stoğunun GSMH’nın %60’nı geçmemesi gerekirken , krizden sonra enflasyon % 60 – 70 arası, borç stoğu ise % 100 seviyesine yükselmiştir.
Ekonomik krizin olumsuz etkilerinden ivedilikle kurtulmak için her alanda bir tasarruf seferberliği başlatılmalıdır. TSK. bu konuda da öncülük etmiş ve savunma harcamalarından toplam 19 milyar ABD doları tutarında tasarruf yapılacağını kamu oyuna duyurmuştur.
Kopenhag Kriterlerinin en önemli ilkesi olan serbest piyasa ekonomisine tam olarak geçilmelidir. Biz piyasa ekonomisine henüz tam olarak geçemedik. OECD standartlarına göre incelendiğinde, devletimizin ekonomik alandaki sınırı nerede başlayıp, nerede sona eriyor bilinemiyor. Kayıt dışı ve rant ekonomisi tercih ediliyor. Fonlar, vakıflar ve döner sermayeler çok yaygın. Siyasetciler de bu ortamı kullanıyorlar.
AB tam üyelik sürecinde, hedeflerin tutturulabilmesi için ivedilikle ekonomik krizin aşılması ve istikrarlı bir ekonomik yapıya ulaşılması gerekmektedir.

Bunun için yapılması gerekenler şunlardır ;

. Ekonomik istikrar proğramı siyasi iktidar tarafından tam olarak desteklenmeli ve toplum kesimlerine benimsetilmelidir.
. Piyasa ekonomisine geçiş hızlandırılmalıdır.
. Rant ekonomisi terk edilmelidir.
. Ekonomi tam olarak kayıt altına alınmalıdır.
. KİT problemi çözülmelidir.
. Hukuk devleti ve insan hakları kavramları, çoğulcu demokasi ve sosyal ahlak anlayışı tüm vatandaşlara benimsetilmelidir.
AB ÜYELİĞİ KONUSUNDA SON GELİŞMELER ;
Türk Dışişleri Bakanı, Kasım 2001 ayında beklenmedik sertlikte bir açıklama yaparak, “Kıbrıs konusunda taviz veremeyiz, her türlü bedeli ödemeye hazırız “ dedi. Hükümetin diğer üyeleri de benzer açıklamalar yaptılar. Bu durum bazı kesimlerde şaşkınlık yarattı ve AB üyeliğinden vazgeçileceği bile konuşuldu. 13.11.2001 günü Avrupa Komisyonu İlerleme Raporu yayımlandı. Bu raporun Türkiye bölümünde şu hususlara yer verildi ;
. İnsan hakları konusunda eksiklikler ve aksaklıklar sürüyor,
. Adil yargılanmada eksiklikler var,
. İdam cezası konusunda “ istisna “ getirilmesi sözleşmeye aykırıdır,
. Temel haklardaki gelişmeler yetersizdir,
. Cezaevi protestolarına karşı müdahaleler çok serttir,
. Kıbrıs meselesinde BM çabalarına destek verilmelidir,
. Türkiye’de yolsuzluklar çok yaygındır.
Bu raporun yayımlanmasından sonra, yetkililerden “ bu eleştiriler malesef doğru “ açıklaması yapıldı. AB , 15.12.2001 tarihli Laeken (Belçika) zirvesinde , iki yıl içinde birliğin geleceğini belirleyecek olan AB Platformu’na (Konvansiyonu) Türkiye’de dahil edildi. Bu platformun başına Yunan dostu olduğu bilinen Fransa eski Cumhurbaşkanı Valery Gisgard ESTAİNG getirildi. Türkiye bir hükümet üyesi ve 2 milletvekili ile temsil ediliyor. AB tarafından bölücü örgüt PKK ve DHKPC örgütlerinin “bölücü örgütler “ listesine alınmaması ülkemizde yoğun eleştiriler ve kızgınlığa neden oldu. AB Türkiye temsilcisinin bilgisayardan gönderdiği mesajların elde edilerek açıklanması da tartışmalara neden oldu.

Sonuç olarak; yukarıda anlatılan kritik konular ve endişeler dile getirilerek, yetkililer uyarıldıktan sonra ;
Türkiye’nin AB üyeliğinin desteklenmesi ve Ulusal Programa azami katkı sağlanması, hepimizin takip edeceği politika olmalıdır.


Avukat Naci SÖZEN
Ankara Barosu AB İlişkiler Komisyonu Üyesi
EKİM 2000 /ANKARA

EKİ : Avrupa’daki Mevcut Yapılanma ve Türkiye

Hiç yorum yok: