SEVGİ MEZARI VE SONSUZ BİR AŞKIN ÖYKÜSÜ – (1)
SANA DERİM, SANA, ZEYVE’NİN BÜKÜ !!!
Bu yazı dizimizde, Taşeli bölgesi de denilen Orta Toroslar üzerinde, uzun yıllar önce yaşanmış ve günümüze kadar dilden dile aktarılarak ölümsüzleştirilmiş, hatta, destanlara, ağıtlara ve öykülere konu edilmiş bir aşkın hikayesini okuyuculara anlatmaya çalışacağız. Bu aşkın hikayesini 20 yıl önce araştırmış ve TRT’nin 40. yıl yarışmalarına bir film senaryosu şeklinde katılmıştım. Geçen zaman içinde, hikayenin bu güne yansıyan uzantılarını da öğrenmek kısmet oldu. Aslında, bu öykü ve destanı, Araştırmacı – Yazar /Şairlerimiz, Muhterem büyüklerimiz Halit BARDAKCI ve Mustafa ERTAŞ tarafından yazılmış olan kitaplarda yer almıştır.
Hikayemizin en hazin ve dönümsüz - sonsuzluk yolculuğunun, Zeyve deresinde (Bükü) yaşanmış olduğunu öğrendiğimde, bu yörede bulunduğu söylenen “ Sevgi Mezarını” araştırmakla işe başladım. Şairinin Ozan Muslu olduğu bilinen Tuna-Suna aşkının destanında yer alan şu dörtlük ilk dikkatimi çeken husus oldu. Şöyle ki;
.Doku ey sevdiğim, halılar doku..
.Erkenden yüklemiş Sunam bu yükü,
.Sana derim, sana, Zeyve’nin Bükü,
.Gök öncekli Bahşiş kızı geçti mi?...
Destan ve öykü beni çok etkilemiş olacak ki, sevda öyküsünü yazmak istedim, mezarın sırrını çözmek istedim. Hikayenin kahramanları, Anamur Gercebahşiş köyünde yaşayan bir Türkmen (Yörük) aşireti mensuplarıdır.. Yüzyıllardır, kışı köylerinde geçiren aşiret, ilkbahar ile birlikte, develeri, sürüleri ve insanlarıyla birlikte bir göç katarı oluşturup, Mernek alanı,Anamur çalı, Zinhar yokuşu, Zeyve deresi (Bükü) Alaköprü, Ermenek şehri ve Keben yokuşunu takip ederek Barçın yaylasına ulaşırlar ve yazı bu bölgede geçirerek, sonbaharda aynı yoldan Anamur’a dönerlerdi.
Bu göç şekli ve göç yolu, son yıllarda oldukça değişikliğe uğramış olup, sadece sürüler bu yolu takip etmekte, diğer hayvanlar, yükler ve insanlar kamyonlara yüklenerek, Kazancı üzerinden gidiş-dönüş yolu izlenmektedir. Bir asır öncesi, bu aşirette doğan Tuna adında oğlan ve Suna adında kız çocuğu, aileleri tarafından, “ beşik kertmesi ” olarak bebekliklerinde sözlendirilir. Gençler evlenecek yaşa geldiklerinde, aşiret reisinin oğlu Zeynel de Suna’ya aşıktır. İşte, bu hazin öykümüz, Tuna ile Sunanın ölümsüz aşkını anlatır.
Sevgi Mezarını bulmak için gittiğim Zeyve köyünde, yaptığım görüşmelerde, köylülerin böyle bir olayı duyduklarını, fakat, mezarın yerini bilmediklerini öğrenince bir an umutsuzluğa kapıldım. Köyün en yaşlısı olan Gökmehmet oğlu Celil oğlu, 1922 doğumlu Osman GÖK ile görüşmeye karar verdim. Kendisiyle uzun uzun konuştum. Mezarın, şimdiki Zeyve Pazarının alt kısımlarında dere kenarına rastlayan çalılık içinde bir yerde olduğunu söyleyince oraya gittik. Küçük bir çocuğun kuzularını otlattığı, yıllardır ekilip biçilmemiş, çevresini çalıların kapladığı bir düzlüğe ulaştık.
Mezarın o düzlükte olacağını belirten Osman amca ile birlikte, çevremizi araştırmaya başladık. Nihayet, çalıların arasında kalmış, taşları bile kaybolmuş şekildeki mezarı bulabilmiştik. Kalbimizi anlatılmaz bir hüzün kaplarken, gözlerimizde de mezarı bulmuş olmanın sevinci belirmişti.. Destanda yer alan şu dörtlüğü hatırladım.
. Acı merhem, tatlı merhem düzmeyin,
. Yaram derin, düğmelerim çözmeyin.
. Mezarımı yoldan uzak kazmayın,
. Geçtik sıra, Tunam görsün ağlasın….
Bu satırların beni en çok hüzünlendiren yanı, göç yollarının artık mezarın yakınlarından geçmediği, aşiret mensuplarının mezarı unuttukları, çevrede yaşayanların da mezarın varlığını ve yerini bilmedikleri gerçeğidir. Başka aşk öyküleri ve destanlarda “ mezarın üstünde biten otlar beş karış olmayınca gönül yardan ayrılmaz “ diye bahsedilir. Halbuki, burada, mezarın üstünde biten fidanlar ağaç olmuş ve dolayısıyla, gönül yardan ayrılalı uzun yıllar geçmiştir.
(Gelecek Sayıda “ Sevdiğimin Çekip Gider Obası” başlıklı ikinci bölüm yayınlanacaktır. )
Yazan /Derleyen : Av. Naci SÖZEN (Araştırmacı-Yazar )
26 Ağustos 2007 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder