CEPHEDEN CEPHEYE KOŞAN BİR KAZANCILI – (1)
(Hacı Süleyman Oğlu Kasım Alisinin Öyküsü)
Filistin Cephesinde Üç Kazancılı, isimli öykümüzde adı geçen ve Kasım Alisi adıyla bilinen (Merhum) Gazimizin hayat öyküsünü daha ayrıntılı olarak yazmak bir görev ve sorumluluk halini aldı. Çünkü, Vatanımızın nasıl kurtarıldığını, Kazancılıların savaşlardaki rollerini ve günümüz gençliğinin sorumluluklarını anlatmak ve aziz şehitlerimiz ile merhum gazilerimizi unutmamak (hatırlamak) zorundayız. Unutmayalım ve unutturmayalım ki, “ şehitler unutulunca ölürler “ sözü çok yerinde bir deyiştir.
Kazancı Merkez Mahalleden, Kasımlardan, Hacı Süleyman oğlu Gazi Kasım Alisinin oğlu olan Sayın Mehmet ÖZKAN (Ballı Dayı) arşivi ve anlatımlarından öğreniyoruz ki, merhum Gazimiz, daha 18 yaşında ve Sarımazı köyündeki (eski) Medrese’de eğitim görürken askere sevki çıkar. Tebligatı alır almaz şubeye gider ve sülüsünü alarak bir kafileye katılıp Karaman yoluna düşer. Karaman sonrası, Konya ve İstanbul durak yeri olur. Aslında, babası (Hacı) Kasım Süleyman, daha önce askere alınmış ve cepheye sevk edilmiş olup, ailesi, hangi cephede olduğunu bilmemektedir.
İstanbul’da eğitimine devam ederken, Kemerburgaz Kışlasında, babası Hacı Süleyman ile karşılaşır. Hasretle kucaklaşırlar ve helalaşarak tekrar ayrılırlar. Baba Hacı Süleyman, tam olarak 15 yıl askerlik yapmıştır. Aslında, bu askerlik yapma değil, savaşmaktır. Kasım Alisi, Şark /Doğu) cephesine, 4. Ordu tarafına sevk edilmiştir. Yanında bulunan Türbesekili Sarı Ahmet ile birlikte Sivas ilinde bulundukları sırada, babalarının ve erkek kardeşlerinin de askerde (cephelerde) olduklarını bildirip memleketlerine bir dönem için dönmek isterler. Müracaatlarının incelendiği sırada, resmen izin çıkmadan birlikten ayrılırlar ve o günün şartlarında, yürüyerek, aylar sonra Kazancıya dönerler.
Kazancıya geldikten kısa bir süre sonra, Filistin cephesi açılmış ve Araplar İngilizlerle birleşerek, her cephede Osmanlı’ya savaş açmışlardır. Bizin Kasım Alisi, tekrar askere sevk emri alır ve yollara düşer. Bu sırada, Ermenek bölgesinde görev yapan Hasan isimli sert mizaçlı bir zaptiye (jandarma muhafız) sevk ekibini Kamana kadar bizzat götürür ve Adana istikametine sevk edilmekte olan kafileye dahil ettirir. İşte, bu yolculukla birlikte, Filistin-Kudüs, Mısır, Süveyş macerası başlamış olur.
Kasım Alisi, bu yolculuk sonunda, kendisini ilk olarak Halep cephesinde bulmuştur. Sırasıyla, Şam, Kudüs, Halili, Rahman, Remle, Lazkiye, Yafa, Filistin ve Süveyş cephelerinde İngilizlere karşı savaşır. Bu cephelerde savaşırken, yanında, Malatyalı Hüseyin Onbaşı adında bir arkadaşı vardır. Bir gün, ona 5 kuruş borç para verir. Bir müddet sonra, bir gece nöbetinde, bu onbaşı kaybolur ve ne olduğu öğrenilemez. Kasım Alisi, daha sonra, Birliği ile birlikte İngilizlere esir düşer. Esirler, önceleri Yafa kentinde kurulan küçük esir kampı (Küçük tel örgü ) içinde tutulurlar.
Esirlerin sayılması ve kimliklerinin tespiti yapılmaya başlanmıştır. Bu işlemi Türkçe bilen bir İngiliz subayı yapmaktadır. Tespit sonrası, esirler guruplara ayrılacak ve bazıları uzağa gönderilecektir. Sıra Kasım Alisine geldiğinde, sayım yapan subay, onun elinden tutarak “ sen, Ermenekli, şurada arkamda dur, senin 5 kuruş boğazıma takıldı, konuşamıyorum” der ve eliyle onun kolundan tutarak arkasına gizler. Meğer, bu İngiliz subayı, kaybolan Malatyalı Hüseyin Onbaşıymış. Kendisi Ermeni asıllı olup, İstanbul’da büyümüş, iyi İngilizce konuşuyormuş ve o gece, düşman cephesine kaçmış. Malatyalı Hüseyin Onbaşı olarak bilinen bu yeni İngiliz subayı, Türk cephesindeki manga arkadaşlarına, bu tel örgü içindeyken çok iyi bakmış, her gün peksimet ve yafa portakalı getirip mangasına dağıtırmış. Bu geçici merkezde bir müddet kalan esirler, topluca Kahire’deki Büyük Esir Kampına sevk edilmişler. Çöl sıcağında, aç susuz ve hastalıklarla boğuşarak yapılan bu uzun yolculukta bir çok asker hastalanmış ve ölmüştür.
Kahire yolculuğunda karşılaştığı bir kişi, nereli olduğunu sormuş, Ermenekliyim deyince , neresinden demiş. Kazancılı olduğunu öğrenince, “ Kazancının doğusundaki At beleninde bulunan ardıçlar duruyor mu? “ diye sormuştur. Ardıçların durduğunu duyunca “ ah, en yukarıdaki koca ardıcın gölgesinde uyumak, Önges pınarından su içmek ve Aybahım (İnönü) kavağının dibindeki tahdada dinlemek “ diyerek iç geçirmiş. Zamanı olmadığından, bu kişinin kim olduğunu, oraları nereden bildiğini, sorup öğrenememiştir.
Kahire, büyük esir kampında 26 ay esir kalmıştır. Buradaki binlerce Türk esirini Süveyş Kanalı inşaatında zorla çalıştırmışlar. Asil bilinen İngilizlerin, esir kaplarındaki askerlerimiz üzerinde, bit ve pire gibi böceklerin bulunmasını bahane ederek ve temizlik yapma bahanesiyle, bir alana toplanan esirler üzerine zehirli haşere ( öldürücü ) gazlar sıktıkları, yüzlerce Türk askerinin kör olduğu tarihi belgelerde de yer almaktadır. Kasım Alisi, bu çalışmalarda hastalanmış ve hastaneye yatırmışlar. Hastanede tedavi görürken, bir tercüman ile bir İngiliz subayı yanına gelir ve nereli olduğunu sorarlar. Ermenekli olduğunu öğrenince, “ Mersin çevresi “ demişler ve hareket etmeye hazırlanan, Mersin limanına 850 Türk esiri götürecek olan gemiye yetiştirmişler. Meğerse, o hastanede yatarken savaş bitmiş ve taraflar arasında barış anlaşması yapılmıştır. Esirler, bölgelere ve sayılarına göre, değişik limanlara çıkmak üzere yolcu ediliyorlar.
Mersin bölgesi askerleri olan 850 kişi, 3 gün 3 gece yolculuktan sonra Mersin limanına çıkar. Silifke, Mut, Anamur, Gülnar, Ermenek bölgelerinden 18 kişi varmış. Bunların ikisi de, önceki yazımızda yer aldığı üzere, Alibubalardan Süleyman Çavuş ve Dunbul Mehmet Efendi (bu savaşa subay rütbesiyle katılmış)’dir.. Süleyman Çavuş, hasta olduğu için, Kazancı yolculuğuna çıkmamış ve İstanbul’a gitmek üzere ekipten ayrılmış, bir daha da kendinden haber alınamamıştır. Herkes köyüne dağılmış olup, bizim gaziler Dunbul Mehmet ve Kasım Alisi de günler sonra Kazancıya gelmişlerdir.
Gazi Kasım Alisi, yıllar süren ve çok az askerin sağ döndüğü, Yemen-Filistin cephesinden, bin bir güçlükle köyüne dönmüş dönmesine de, çok özlediği köyünde, hasretle kucaklaştığı ailesi ile uzun süre kalabilmiş midir? diye soralım. Bu sorunun gönülden geçen cevabı “ bu kadar zorluklardan ve esaretten sağ kurtulup, baba ocağına gelebilen bu gazinin köyünde uzun süre kalacağı” yönünde olacaktır. Bu kolay cevap bizi yanıltmış oluyor. Çünkü, bu sıralarda, Yunanlılar, Afyon yakınlarına kadar yurdumuzu işgal etmişler, Ankara bile tehdit altındadır. Diğer işgalciler de Anadolu’yu bölüşme yarışındalar. Ulu Önder Atatürk liderliğindeki Türk Ordusu ve Türk Milleti “kendi kaderini yine kendisi belirleme” mücadelesine girişmiştir. Cephelere acil olarak asker sevki gerekmektedir.
Yeni cepheden dönmüş, savaş tecrübesi olan Kasım Alisi, sevk için bulunmaz bir nimettir. Köye döneli henüz 4 ay olmuşken, Kuvayı Milliye kuvvetlerine katılması için sevk emri gelen Kasım Alisi, çantasını, çamaşırını, çarığını, fesini, birkaç sarı lirasını, yün çorabını, işliğini (yakasız gömlek), kuşağını (bel kemeri) ve mendilini gözden geçirip, Ermenek yollarına düşer. Geleceğin bir “ İstiklal Savaşı “ kahramanı olmak için, Göksu vadisinde adımlarını hızlandırır.
(Gelecek sayıda “ Afyon Kocatepe’den İzmir Kadifekale’ye Yolculukta Bir Kazancılı” bölümü yayınlanacaktır.)
Derleyen : Av. Naci SÖZEN (Araştırmacı )
21 Ağustos 2007 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder