DEĞERLİ DOSTLARIM,
Geçenlerde, " Kürtleştirme sürecinin son aşamasına gelindiği söylenen ilimiz neresi ?" diye bir soru sormuş ve yakında bu konuda bir mail göndereceğimi belirtmiştim. Bu gün (04 Haziran 2006) gazetelerde şu başlığı görünce yazımı beklemeden yayınlamaya karar verdim. Gazetelerin hepsinde yer alan haber başlığı " Mersin'de PKK'lı hainlerin bir büfe önüne koydukları bombanın patlamasıyla ortalık bir anda cehenneme döndü. İMDAT seslerinin birbirine karıştığı korkunç patlamada, biri kadın polis 12 kişi yaralandı" şeklindeydi.. Mersin ilimizde 5-6 yıldan buyana hızlandırılan " KÜRTLEŞTİRME " sürecinde son aşamaya gelindiği ve Türk Bayrağına yapılan ilk hain saldırının bu ilde yaşanmış olmasının bir tesadüf olmadığı uzman bilim adamlarınca dile getirilmektedir. Aslında, bu sürecin, 1970'li yılların ortalarında, siyasi hatalar silsilesi sonunda, Hilmi İŞGÜZAR ve diğer bazı milletvekillerinin topluca bakan yapılması ile başlatıldığı bir gerçektir. Bu dönemde, Mersin'de bulunan tüm devlet kuruluşlarının başına aşırı solcu ve bölücü özelliklere sahip olduklarına inanılan Kürt kökenli Doğulu insanlar atandırılmıştır. Daha sonra Belediye çalışanlarının Kürt asıllılardan seçilmesi ile hızlandırılan süreçte civarda suç işlemiş olan teröristlerin bu şehirdeki kamu kuruluşları misafirhanelerinde saklandığı, yakalananlara cesurca hak ettikleri cezayı vermeye başlayan bir ağır ceza hakiminin evi basılarak aile fertleri önünde katledilmesi sunucu, yargı mensuplarının baskı - korku altına alındıkları, terör suçlularının davalarının sonuçlandırılamadığı bir aşama sayılmalıdır. Bölücü terörün hortlamasıyla birlikte, Mersin başta olma üzere, Adana, İskenderun ve diğer kıyı şehirlerine Güneydoğu'dan toplu göçler yaşanmış ve terör eylemleri bu bölgelerde sergilenmiştir. Amaç, ileri aşamalarda, Güneydoğu ile Kuzey Irak bölgesinin denize açılan (Akdeniz) liman bağlantılarını hazırlamaktı. Bu limanları, İngilizler ve diğer batılı ülkeler de tarih içinde ele geçirmeyi defalarca denemişlerdir.
Mersin ilinde kürt asıllı nüfusun yoğunlaşması bir plan içinde sürdürülmüştür. Bu arada, resmi görevliler dışında, seyyar satıcılar, büfeciler, komisyoncular dahil bir çok ticari ve kontrol alanının ele geçirilmesine önem verilmiştir. Son yıllarda, liman ve sebze hali kontrolü ile besin maddeleri toptancıları ile ihracatçıları da çoğunlukla Kürtlerin eline geçmiştir. Civar illerden ve üreticilerden toplanan maddelerin satışının yerli tüccarların yapması olanağı ortadankaldırılmıştır. Bu gelişmeleri dinlediğimde, bundan 10 yıl kadar önce Ermenek ve Kazancı yöresinden nohutları toplayan hemşehrilerimizin Erdemli de bulunan bir toptancıya taşıdıkları, son kamyon boşaltıldıktan sonra toptancı tüccarın " şimdi otelinize gidin ve uyuyun, yarın saat dokuzda dükkanda buluşalım, size ödeme yapacağız " diyerek Ermeneklileri dağıttığı, sabah geldiklerinde, toptancı dükkanının kapalı, içeride kimselerin ve malların olmadığının görüldüğü, bu durum karşısında dolandırıldıklarını anlayan hemşehrilerimizin krizler geçirip yerlerde yuvarlandıkları, günlerce, polis, savcılık, mahkeme ve icra müdürlüklerinde dolaştıkları, toptancıların Malatya asıllı oldukları, şehri geceden terk ettikleri olayları aklıma geldi. Bu olayda dolandırılanlardan Mustafa KURULAR'ın bana anlattıklarından öğrendiğime göre, adamlar bulunamadı, mallar elden gitti, borçları ve diğer masraflar üzerlerinde kaldı, dolandırıcıları bulmak için Malatya'ya gitmek isteyenlere " sakın gitmeyin, sizi oralarda öldürürler, canınızdan olmayın" diye tavsiyelerde bulunulduğu, resmi evrakların zaman aşımına uğramış şekilde Erdemli Adliyesinin tozlu mahsen (arşiv) raflarında bekledikleri de bilgim dahilindedir. Bu olayda, doğulu dolandırıcı tüm mallara bedelsiz el koyarak zengin olmuş, yerli tüccar ve üreticiler mallarını kaybederek fakirleşmişler, üzüntülerden sağlıkları ve psikolojileri bozulmuş ve ekonomik yaşantıları sona ermiştir. Son iki yıldan beri, Mersin içinde yöre insanına ait olan işletmeler, dükkanlar, büfeler ve diğer ticari faaliyet yerleri, ölü fiyatına satın alınmak istenmekte, satmak istemeyenler tehdit edilmekte, dövülmekte, direnenler kurşunlanmakta, bu durumlara karşı koyan görevliler vurulmakta, hatta, öldürülmektedir. Yakın geçmişte, bu faaliyetler kapsamında bir belde belediye başkanı hunharca öldürülmüştür. Geçen ay içinde bir büfe önünde duranlar kurşun yağmuruna tutulmuş, 3 kişi ölmüş, çok kişi yaralanmış ve olaylar basında yer almamıştır. Mersin şehir merkezi dışında kalan ve Silifke-Tarsus arasını kapsayan bölgede bulunan yaklaşık 430 civarındaki şehir, kasaba ve köylerde yapılan araştırmalarda, halkın yarınlardan umudunu kestikleri, yetiştirdikleri ürünleri asla satamadıkları (sattırılmadığı) , sürekli zarar içinde oldukları, dirençlerinin kırılmış olduğu, umutsuzluk içinde arazilerini satarak başka bölgelere göç etmeyi düşündüklerini ortaya çıkarılmıştır. Hatırlarsanız, Türk Bayrağı, Mersin'de yerlerde sürüklenip çiğnendiği ve yırtılmak istendiğinde, ülke çapında öfkeye neden olmuştu. Mersin içinde bu konuda hiç bir tepki ortaya konamadı. Bu duruma kızan bazı parti merkezlerinin, kendi Mersin örgütlerini arayarak tepki gösterilmemesine kızdıkları konusundaki haberler medyada yayınlandı. Bölge halkı inanılmaz bir yılgınlığa düşürülmüşler ki kimsenin bir şeyler yapmasının imkanı yoktu. Şehirde, son zamanlarda yapılan bayrak mitinginin diğer illerden gelenlerce organize edilip yapılabildiğini biliyor musunuz? Bu yürüyüşü organize edenler için Ankara'dan gözaltına alınmaları talimatı verilmiş ve polis onları hava alanında karşılayıp karakola götürmüştür. Cesur bir savcının salıverilme kararı ile yürüyüşte bulunabilen bu kişiler bile olup bitenleri anlayamamışlar, yürüyüş sonrası ziyaret ettikleri köy ve kasabalardaki halkın durumuna inananmamışlardır. İlk planda, Mersin ilinde uygulanan bu oyunun, yakın gelecekte, Antalya, İzmir, Bodrum ve Marmaris dahil bir çok batı yerleşim yerinde de uygulanmaya konulacağı ihtimalini göz ardı etmemeliyiz. Bazı sözde Kürt aydını ve bölücülük lideri kişilerin konuşmalarında " biz Güneydoğu'da değil, İstanbul, İzmir, Bodrum ve Marmaris gibi batı şehirlerinde yaşamak istiyoruz " diye açıklama yaptıklarını çabuk unuttuk. Devletimiz, Vatanımız ve Milletimiz üzerinde, çok organize, çok yünlü ve çok unsurlu oyunlar oynanmaktadır. Türkiye için " dost kuşatmasında, hainlerin sarmalında, düşman kıskacında, küresel sermayenin işgalinde " gibi tanımlamalar yapılmaktadır. Bu millet için " hain kontenjanı bitmez, ne kadar hainimiz varmış " gibi sözleri de düşünürlerimiz söylemiştir. Bunların sonunda ise, merhum Atlla İLHAN'ın bir söyleşisinde " şartlar ve olumsuzluklar ne kadar aleyhimize olursa olsun, unutmayınız ki, Türklerin kalbindeki çevher hiç bitmez " sözünü de hatırlatmak isterim. Yarınlara umutla bakabileceğimiz ortama kavuşmak dileğiyle selamlar sınarım..
Yazan :Av. Naci SÖZEN, 04 Haziran 2006
29 Ağustos 2007 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder