13 Haziran 2008 Cuma

Bir Ay Doğdu Geceden

BİR AY DOĞDU GECEDEN


Bir ay doğdu, şu karanlık geceden,
Şavkı vurdu, pencereden, bacadan..
Yalvarmıştım, Yaradan’dan, Yüce’den,
Uykusuz kalmıştım, dünkü geceden,
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe…
Deh…dehhh….dehhhh…..

Söyleyen (Ağıtcı) :Kazancı Yukarı Mahalleden Halil Hocaların gelini, Muttalip Hoca kızı merhum Duduş Garı (Ayşe Nine )…

Derleyen : Naci SÖZEN, 28 Mayıs 2008 / ANKARA

AĞIT (MANİ-YAKIM) ÖYKÜSÜ ;

Osmanlının son dönemlerinde, bitmez ve tükenmez savaşların ve cephelerin yaşandığı devirler.. Halil Hocaların genç ve güçlü oğlu, Muttalip Hoca Kızı Ayşe ile evlendirilmiş ve iki kızları olmuştur. Yeniden başlayan ve yenilgilerle sonuçlanan savaşların birine asker temin etmek amacıyla seferberlik ilan edilmiş ve bu kapsamda Ayşe gelinin kocasına da celp gelmiştir.
Bildik törenler ve helalaşma ile cephelere sevk edilen yağız Anadolu delikanlılarından çoğunun geri dönmeyeceği bilinmektedir. Bu ihtimale rağmen “ Allah’tan umut kesilmez “ deyişi gereği herkes sevdiği kocası, oğlu, kardeşi ve arkadaşının bir gün çıkıp gelmesini umutla beklerdi.
Ayşe gelin de eşinin geri döneceği günü yıllarca beklemiştir. Bir gece gördüğü kötü bir rüya sonrasında, eşinin geri dönmeyeceğine karar vermiş ve yüreğindeki acısını dindirmeye çalışmaktadır. Bir bahar gecesi, küçük kızları uyurken, kendisini uyku tutmamış ve pencere dediğimiz küçük zavrak boşluğundan odanın içine sızan ay ışığına doğru yönelmiştir. Zavrak duvarına dayanarak, başını dışarı doğru uzatıp, görebildiği ay ve ışığı ile aydınlattığı Guzyaka – Kızıltaş istikametini seyrederken, dudaklarından bu satırlar dökülmüştür.
Ağıt, ay ışığı ile bir dertleşme ve çekilen acılar içinde Allah’a yalvarışı, kadere de gizli bir isyanı işlemektedir. Aynı zamanda, bir endişe de dile getirilmiştir. Ordular, yürüttüğü savaşlarda zafer kazanırsa, devletin yine başlarında olacağı, fakat, düşmanların kazanması halinde, devlet dağılacak, kuzgunların ortalıkta duran bir leşe topluca saldırdıkları gibi, düşmanların vatanımıza ve köyümüze çullanacakları endişesi sezilmektedir.
Zaman geçmiş, Ağıtcımızın tahmin ettiği gibi genç eşi cepheden dönmemiştir. Bu satırları, yataklarında uyumuş gibi gizlenen kızları duymuş olup, uzun yıllar sonra, onlarda kendi çocuklarına anlatmışlardır. Böylece, kuşaktan kuşağa aktarılarak unutulması önlenen bu ağıt satırları arkadaşımız Hikmet GÜRBÜZ’e annesi tarafından da söylenmiştir. Biz de, bu arkadaşımızın Ankara ziyaretinde, geçmişimizin manileri üzerine konuşurken hatırlayıp söylediği bu hüzünlü Ağıt ve öyküsünü kayda geçirip okuyucularla paylaşmak istedik…


Derleyen : Av. Naci SÖZEN , Haziran 2008 / ANKARA

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Ülkemiz üzerinde çok derin ve planlı oyunların oynandığından biraz aklı olan, gönül gözü açık olan, şahsiyetli ve vatansever insanların haberdar olmaması imkansız.Gün gibi aşikâr olan gerçekleri anlamamakta ısrar eden beyincikler varsa bu durum onların ard niyetlerinim veya köleleştirilmiş beyinciklerinin eseridir diye düşünüyorum...
Geçen yıl Trabzon üzerine düzenlenen kumpası hatırlayalım... Satılmış mütareke basının esas gayesi ne idi...?! Trabzon üzerinden karadenizdeki vatanseverlik duygularını köreltmek, Atatürkümüzün gururla söylediği ve bizimde söylemekten onur duyduğumuz NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE! sözünü söylenemez hale getirmekten ibaret değil miydi?
Kahpelerin sızmaya çalıştığı ama bir türlü başaramadığı Trabzon'a karşı oynanan oyunların ulaştığı uç noktaydı olup bitenler... İş birlikçi yaygaracılar takımının çanak tuttuğu propagandalar vatanseverlerin çelikleşmiş iradelerine ne kadar tesir edebilir... Ceddimizin, neslimizin kemiklerini sızlatan Atamızın emanetine hıyanet eden aslını inkar eden cibilliyetsizlere yetiştireceğimiz nesiller gereken cevabı verecektir...
Saygılarımla...