TÜRKİYE KONFERANSINDA HANGİ SORULARI SORDULAR ?
(Su Savaşları Ne zaman Çıkar?)
Birkaç gün önce, gazeteyi elime aldığımda, önemli bir habere ait olduğu hemen anlaşılan ve büyük harflerle “ 2040 yılında felaket geliyor ” şeklinde yazılmış olan başlığa takıldım. Başlığın altında, dünyanın önde gelen İngiliz İklimbilimcisi James LOVELOCK tarafından yapıldığı bildirilen bilimsel açıklamada, önlem alınmazsa 32 yıl sonra olacaklar şöyle sıralanmaktaydı;
1. Dünyadaki 6 milyon kişi kuraklı ve açlıkla karşı karşıya kalacak,
2. Sahra çölü Paris ve Berlin kentlerine kadar ulaşacak,
3. Önlem alınmazsa, 2025 yılında 3 milyar kişi su bulamayacak,
4. Çinliler Afrika’ya taşınacak, Ruslar Sibirya içlerine çekilecek,
5. Avrupa’da yazları, sıcaklık 43-49 derece arası olacaktır.
Bu yazıyı okuyunca, bundan on yıl önce, TÜBİTAK tarafından yayınlanmış olan bir kitapta okuduğum ve bir araştırma sonuçlarına dayanan bulgulara göre, yeryüzündeki sıcaklığın her yıl arttığı, 2050 yılına gelindiğinde, şimdiki Suriye (Şam) içinden geçen kuraklık hattının kuzeye kayarak, bizim Karadeniz kıyılarımıza uzanacağı, Anadolu’nun çölleşeceği ve suyun petrolden daha önemli olacağı gibi hususlarına yer verildiğini de hatırlamış oldum.
Bu yazımızın esas konusu, bu iki bilgi bağlamında, Teksas (ABD) Uluslar Arası Eğitim Merkezinde, Ağustos 1991 ayında vermiş olduğum “Türkiye “ konulu anlatım (Takdim) sırasında bana sorulmuş olan sorular hakkında bilgi vermek olacaktır. Eğitime, NATO ülkeleri dışında olan bir çok ülke temsilcisi de (Arabistan, Avustralya, Ekvador, Mısır gibi) katılmıştı. ABD personeli olarak, subay, astsubay, bay/bayan sivil ve asker çok sayıda personel vardı. Ülke temsilcileri, eğitim konularından fırsat buldukça, ülkelerini tanıtacak bir takdim yapıyorlar, arkasından, katılımcılar sorular soruyorlardı. Arabistan temsilcisi Yüzbaşı Mohammed takdimini yaptı. Kendisine sorulan bazı dinsel sorulara ve çok karılılık gibi konulara cevap vermekte hayli zorlandı.
Bir eğitim saati sonunda, çay molasına 5 dakika gibi bir zaman kalmıştı ki, ders hocası “ Major (Binbaşı) Sözen sizde ülkenizi tanıtın ” dedi. Ben, zamanın yetersizliğinin farkında olduğumdan, çay molası sonrası yeni ders başlamadan önce anlatımımı yapacağımı bildirdim. Eğitim gören topluluk içinde en kıdemli kişi ben olduğumdan bu istek kabul edildi. Herkes çay ve kahve içmek için dışarı çıktığında, kara tahtaya bir Türkiye haritası çizdim ve komşuları, yönleri işaretledim. Çevresine, yanımda götürdüğüm bir Bayrak ile muhtelif tarihi ve coğrafi özellikleri olan tablolardan yapıştırdım. Eğitimin yetkilisine vermek için çantamda hazır olan bakır işlemeli tabağı ve “ fındıklı – fıstıklı cezerye/lokum ” paketini de hazırladım.
Ders saati başlayıp herkes salona dolunca, yetkilinin işareti ile sahneye çıktım. Çizdiğim haritanın doğusuna bir ok çizerek, yanına “ 1071 İsa’dan Sonra, Türklerin Anadolu’ gelişi” yazdım ve anlatıma devam ettim. Bayrak ve resimleri de kullanarak uzun sayılabilecek bir takdim yaptım. Herkes ilgi ve dikkatle dinledi. Sorular bölümüne geçince, bir ABD’li bayan “ Ülkenizde kadınların statüsü nasıldır? “ sorusunu sordu. Bu soruya ayrıntılı cevap verdim. Kadınların, öğretmen, doktor, mühendis, milletvekili, bakan ve vali bile olabildiklerini, hatta, anlatım sırasında Başbakanımızın bile Bayan Prof. Tansu ÇİLLER olduğunu “ anlattım.
Soruların devamında, bir katılımcı, “ Anadolu köyleri ve kırsal kesimlerinde, insanların yaşadıkları evlerin taş yapı ve iki katlı olduğu, üst katta insanların, alt katta da hayvanlarının barındığını okuduğu, bunun nasıl bir yaşam olduğunu anlayamadığı ? “ sorusunu sordu. Bu soruyu duyana kadar, çocukluğumuzu yaşadığımız zaman ve halen de köylerimizde devam eden bu yaşam tarzının bir çarpıklık olabileceği ve Avrupa/ABD’den bakınca cevaplandırılması çok zor olan bir soruya konu olabileceğini hiç düşünmemiştim. Binanın üst katında insanlar, altında hayvanlar yaşayacak, insanlar her gün bina önündeki hayvan artıklarını çiğneyerek yukarı çıkıp yemek yiyecekler ve yatacaklar, altlarındaki hayvan gübresinden (ters) etkilenmeyecekler, mikrop kapmayacaklar.. Kabul edilebilecek ve mantıkla izah edilebilecek bir yanı yoktu.. Cevaben bir şeyler anlatmaya çalıştım. Söylediklerime ben de inanmış değildim. Bir bayan subay “ devletinizin kurucusu Atatürk, fakat kendisi, şimdiki ülke sınırlarınız dışında doğmuş biri, bu durumu nasıl açıklarsınız? “ sorusunu sordu. Bu soruya da, devletimizin tarihi gelişimi, Balkanlara göçler ve mücadelelerden sonar mevcut devletimizin kurulma safhalarını anlatarak geniş bir cevap verdim.
Gelelim bu yazımızın esas konusunu teşkil eden güncel soruya. Yine, bir ABD personeli bayan Yüzbaşı “ ülkeniz sınırları içinden çıkan nehirler, başka ülkelerin topraklarına geçiyor, uzun mesafelerden sonra uzak denizlere ulaşıyor. İleride, bu nehirler nedeniyle komşu ülkeleriniz ile aranızda nasıl sorunlar çıkabilir.? Su savaşları yaşanır mı? “ sorusunu yöneltti. İşte, benim on yıl önce kitaplarda okuduğum ve şimdi, yabancı bilim adamlarının raporlarına geçen, küresel ısınma, kuraklığın yayılması, susuzluk ve mevcut su kaynaklarının paylaşılması konusunda yakın gelecekte yaşanacak olan sorunlardan, ABD personeli, hiç ilgileri yokmuş/olmazmış gibi göründüğü halde, 1990 yıllarında haberdardılar, bu konulara kafa yoruyorlar, bizi bizden önce düşünüyorlardı. Bu soruya da cevap vermeye çalıştım.. Bakır tabağı yetkiliye hediye ettim. Cezeryeyi herkese dağıttım. Katılımcılar, anlatım ve hediyelerden çok memnun olmuşlardı.
O günden bu güne, geçen kısa zamandan sonra, gelinen bu nokta da, ABD, bize, Kuzey Irak’da komşu olmuş ve kaderimizi ilgilendiren konularda söz sahibi durumundadır. Bu ve benzer konularda ileriye yönelik öngörüleri, plan ve projeleri, hedef ve ilkeleri belirlemede yine Tarihi zafiyetlerimize uygun olacak şekilde geç kalmış durumdayız. Daha uyanık nesiller ve zekalar yetiştirmek, araştırma, öğrenme, sorgulama kabiliyeti kazanma ve geleceğimizi bu günden (önceden) planlayabilmek umuduyla … Unutmayalım ki, değişim süreklidir ve gelecek de bir gün mutlaka gelecektir…
Yazan /Derleyen : Av. Naci SÖZEN (Araştırmacı-Yazar )
7 Haziran 2008 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder