7 Haziran 2008 Cumartesi

MİLLİ MÜCADELE’NİN SON TANIĞI GAZİ YAKUP SATAR
VE
KAZANCILI GAZİLERİMİZ ANISINA


Gazeteler ile internet sayfaları ve televizyon haber bültenlerine önemli bir olay olarak düşen “ Yaşayan Son İstiklal Savaşı Gazisi’de Öldü “ cümlesi, bir dönemin canlı tanıklarının kalmadığı ve gelecek nesillerin, Kurtuluş Savaşı dönemleriyle ilgili bilgileri sadece kitaplardan okumakla yetinmek zorunda kalacakları anlamına geliyordu. Haberin ayrıntısında, 1898 Kırım doğumlu ve Eskişehir’de yaşamakta olan 110 yaşındaki, yaşayan son ve tek İstiklal Savaşı Gazisi Yakup SATAR’ın 02 Nisan 2008 günü, saat 22.50 sıralarında vefat ettiği, Basra cephesi ve Sakarya Meydan Savaşına katıldığı, 50 civarında torunu olduğu ve torunlarının torunlarını da görmüş olduğu gibi ayrıntılara da yer verilmişti. Gazi Yakup SATAR, hükümetin bir bakan ve bir kaç milletvekili ile temsil edildiği, bölgedeki Askeri ve Sivil devlet görevlileri ve vatandaşların katılımı ile yapılan törenle toprağa verilmişti. Yakın bir geçmişte, bu savaşlara katılmış olan yaşayan gazi sayısının 45 olduğunu okumuştum. Bu kadar gazi ne de kısa bir zaman içinde uçup gitmişti.

Bu haberi veren gazetenin aynı sayfasında, aynı günlerde ölmüş olan, Fransa’nın 1. Dünya Savaşına katılmış son Gazisi Lazare PONTİCELLİ için yapılmış cenaze töreni de yer almış olup, bu son gazi için ülkenin her yanında bayrakların yarıya indirildiği, törenin tam bir devlet töreni olduğu, Cumhurbaşkanı SARKOZY ve önceki Cumhurbaşkanı CHİRAC, tüm bakanlar, devletin üst düzey görevlileri ve halkın katılımı ile ülke çapında Milli bir olay niteliğinde törenler yapıldığı da belirtiliyordu. Bu iki devletin, son gazilerine karşı göstermiş oldukları ilgi ve önemdeki bariz farklılık yürekleri burkan hususlardı.

Kurtuluş Savaşı (Milli Mücadele) gerçeği, Türk Milleti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu savaşı kazanan şehitler, gaziler ve tüm vatandaşlar için bir zaferden öteye, bir VAR OLMA veya YOK OLMAMA mücadelesi niteliğindedir. Kurtuluş Savaşına çok sayıda Kazancılının katıldığı ve az sayıda gazinin geri döndüğü, diğerlerinin şehitlik mertebesine eriştikleri bilinen gerçektir. Kayıtları tutulmadığından, bizler, sadece geri dönebilen gazileri hatırlıyor, onların isimlerini ve yaşadıklarını yazabiliyoruz. Bu bilgilerimiz de, onların savaş sonrası çevrelerine anlattıkları anılarından akıllarda kalanlardır.

Milletimizin ortak inancı ve sürekli tekrarladıkları şey “ şehitler ölmez “ sözüdür. Şehitler elbette unutulmamalı ve unutturulmamalıdır. Şehitler, asıl unutulunca ölürler deyişi önemli bir sözdür. Bu vesile ile, bizler, hiç olmazsa, hafızalarımızda olan Kazancılı merhum gazilerimizi ve onlarla ilgili kısacık bilgileri gelecek nesillere aktarmış olalım diyerek bu satırları yazıyoruz.

Kurtuluş Savaşına Katılmış Olan Kazancılı Gaziler ;

- Gazi Kasım Alisi, ömrünü cephelerde geçirmiş olan bu gazimizin hayat hikayesi “ Cepheden Cepheye Koşan Bir Kazancılı “ başlıklı yazımızda anlatılmıştı. Filistin cephesinden sağ olarak dönebilen 3 Kazancılıdan biri olan bu kahraman, evlendirildikten bir ay sonra tekrar silah altına alınarak Afyon cephesine gönderilir. Bu savaşların en trajik olaylarından olan “ Çiğiltepe Taarruzu”’na katılır. Yunanlıları denize kadar kovalar ve İzmir sokaklarında devriye gezer. Terhisinden sonra Kazancıya dönerek uzun yıllar çiftçilik yapar ve 1960’lı yılların sonunda, Ermenek yolunda devrilen bir otobüsün altında kalarak hayatını kaybeder.
- Gazi Hasan Ali, merkez mahalleden, Öğretmen-Şair Sayın Sami TUNCA’nın babası olup, aynı adlı kitap da hayatı anlatılmıştır. Veli oğlu ve 1893 doğumlu olan Gazi Hasan Ali, 1918 yılımda Şam’da konuşlu 2. Kolordu, 73. alay, 3. Tb. 7. Bl. Sıhhiye Çavuşudur. Bu birliğin Komutanı da Mustafa Kemal’dir. Babası, Balkan Harbi sırasında Edirne yakınlarındaki TUNCA nehri kıyısında şehit edilmiştir. Cepheden yaralı döner. Bir gözü kör olmuştur. Bu nedenle “ tekaüt” yani malül emekli edilmiştir. Kazancı da yaşantısını sürdürürken aniden hastalanır ve 1934 yılında vefat eder.

- Gazi Mehmet Çavuş, Yukarı mahalleden Alim Hocalar sülalesine mensup olan ve Şıh Mehmet (Uçan Süvari) adlarıyla da anılan gazimiz Şark harekatı, Batı cephesi dahil 20 yıl savaşmış, bu sürelerde toplam 4 yılı at üstünde geçmiştir. Hayat hikayesi ayrı bir yazı ile yayınlanacak olan bu müthiş insan, savaş sonrası köyüne dönmüş ve 1950’li yılların sonralarında vefat etmiştir. Biz kendisini azda olsa hatırlıyoruz. Yüzünde, kollarında ve vücudunda çok sayıda mermi yarası olduğunu görenler vardı.

- Gazi Molla Hasan, bir çok savaşa katılmış, Batı cephesinde birliğinden uzak düşmüş, ölen atların etleri bittiği zaman, arazideki yenebilen otları koyunlar gibi otlayarak hayatta kalabildiklerini anlatmış durmuştur. Dev cüssesi, omuzundan eksik etmediği poşusu ve gür sesiyle ezan okuyuşunu hatırlıyoruz. Yılı ve günü unutulmuş olan bir tarihte bu dünyadan sessizce göçüp gitmiştir.

- Gazi Mustafa Çavuş, Daddiri Goca (Korkmaz) olarak da bilinirdi. Batı cephesinde savaşmış ve sonrasında Yukarı mahallede uzun yıllar yaşantısını sürdürmüştür. Bilinen en önemli özelliği, gür sesiyle çok iyi tekmil vermesiymiş. Komutanlar geleceğinde, nöbetçi olmadığı zamanlar bir tekmil vermesi için arkadaşları ona yalvarırlarmış. Son yıllarında, kasabada yaşayan ihtiyarları dolaşır, eski günleri konuşurdu.

- Gazi Tahir Hoca,(Tuncel) Milli Mücadele yıllarında, Isparta-Burdur bölgesi asker toplanma merkezinde görev yapmıştır. Anamur çevresinden toplanan Hıristiyan erkekler de bu merkeze getirilmişler, bazıları kendisini görünce “ biz Anamurlu Büyük Konstantin akrabalarıyız “ diyerek yardım beklemişlerdir. Büyük Konstantin, zamanın meşhur taş duvar ustası olup, Kazancıdaki eski yapılarda çalışmış ve civarda tanınmıştır.

- Gazi Şahasan Süleymen, Merkez mahalleden olup, Batı cephesinde Yunanlı esirlerin toplandığı merkezde muhafızlık yapmıştır. Çok cesur ve güçlü kuvvetli bir insanmış. Hatıraları kayıt altına alınmadığından fazla bilgi yoktur.

- Gazi Tığgulak Hasan, çobanlık yapan bu Gazimizin hayatı da “ Üşümez Adam” isimli yazımızda ele alınmıştır. Kendisi, kışla ve cephelerde en iyi borazan çalan asker olarak bilinir. Savaş sonrası çobanlığa devam etmiş, son 30 yılını felçli olarak geçirmiştir.

- Gazi Dumbul Mehmet Efendi, medrese mezunu alim bir kişidir. Filistin cephesi savaşları, Kahire de İngilizlerin elinde esirlikten sonra köye dönmüş, sonra, batı cephesine sevk edilmiştir. Bilgisi ve becerisi nedeniyle bölük komutanlığına kadar yükselmiş ve rütbe ile terhis edilmiştir. Savaş bittiği halde, uzun yıllar l

- kendisinden haber gelmemiş, gaip belgesi geldikten sonra, bir sabah kendisi çıkıp gelmiş ve tekrar nüfusa kayıt edilmiştir. Cihanbeyli ilçesinde imamlık da yapmış olup, 1951 yılında vefat etmiştir.

- Tekaütlerden Gazi Mustafa, Büyük taarruza katılmış, boynuna aldığı kılıç darbesiyle ağır yaralanmış ve ölüler arasında gün boyu kalmıştır. Bir gün sonra ölüler toplandığında, bedeninin sıcak olduğunu fark eden bir asker komutanlarına haber vermiştir. Cephe gerisindeki revire götürüldüğünde yaşamakta olduğu görülmüş ve doktorlar tedaviye almışlardır. Uzun süre komada kalmış, boyun damarları kesildiği halde uzun süre ölmemiş olmasına akıl erdirememişlerdir. Ayıldığı zaman doktorlar başına toplanmış ve nereli olduğu, nasıl beslendiği, ne iş yaptığı gibi sorular sormuşlar, aldıkları cevap meraklarını gidermemiştir. Doktorlardan biri “ köyümüzde kara dut yetişir mi, dut yer miydiniz ? “ diye sormuş, tarlalarında ve evlerinin merdiven dibinde bile kara dut ağacı olduğunu, yazları her gün dut yediklerini öğrenince bu kan kaybına rağmen ölmemesini kara dut yemesine bağlamışlardır.

- Gazi Akbaş Goca (Çelebi), Yukarı mahalleli bu gazimiz, bizim çocukluğumuzda yaylalarda savaş anılarını dinleyebildiğimiz tek gazimizdir. Kendisine soru sormadan hemen anlatmaya başlar ve “ hava soğuktu, Ali İhsan Paşa emir verdi. Rus mevzisine doğru ilerlemeye başladık, silahlar ellerimize buz tutmuştu “ diyerek Şark cephesinden anlatır, bir zaman sonra Batı cephesine geçerdi.

- Gazi Goca Cemil, Süllüoğullarından olup bir çok cephede savaşmıştır. Çatışmalar durunca hemen ezan okumaya başladığını ve askerlerin saf tutarak namaza durduklarını anlatırmış. İstiklal madalyası sahibi olduğu bilinirdi.

Kazancılı bir kaç gazinin isimlerine ve hayat hikayelerinden cümlelere yer verdik. Elbette, yıllar süren savaşlar, Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı cephelerinde bir çok Kazancılı şehit olmuş, az sayıda gazi köyüne dönebilmiştir. Burada yer veremediğimiz bir çok gazimizin olduğuna eminiz. Basra zindanlarında yatan Safiyanın Ömer ve Moskova sokaklarında dolaşan Bıyıklı Halil’in hikayelerini de önceden yayınlamıştık.

Milli Mücadelenin zaferle sonuçlanması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması sürecinde, üstlendiği sorumluluklar, icra ettiği görevler ve yaptığı katkılar yönünden en önemli unsurlardan biri de Birinci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi dir. Yurdumuzun tüm bölgelerini temsilen Ankara yollarına düşen Meclis üyesi bu fedakar insanlardan 115 kişinin katılımı ile meclisin ilk toplantısı 23 Nisan 1920 günü yapılmış, mebus sayısı sonradan gelenlerle 338 kişiye ulaşmıştır. Kurucu Meclis niteliğinde olan bu meclisin üyeleri, işgalci düşmanlar, iç isyanlar ve diğer zorluklar karşısında, içerisinden çıkardığı hükümet, Başkomutan ve Başkanlarla birlikte, vatan ve milletin kurtuluşu için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamışlardır. Bu fedakar insanlardan biri de Erzurum mebusu Mustafa Durak (SAKARYA) idi. Sakarya Savaşına da katılmış olduğundan, sonradan, SAKARYA soy adını almıştı.

Vatan ve Milleti için üzerine düşen her görevi doğruluk ve cesaretle yapmış olan bu cesur kişinin hayatı, Araştırmacı-Yazar Sayın Emruhan YALÇIN tarafından “ Milli Mücadele’ye Sadakat ve Mustafa Durak SAKARYA “ isimli kitapla okuyucuya sunulmuştur. Vatan ve Millet sevgisi ve görev aşkıyla yanıp tutuşan ve özünde Atatürkçü bir kişi olan değerli arkadaşım Emruhan YALÇIN’ın (Em. Kur. Alb. /Devrim Tarihi Uzmanı-Eğitimci) çok sayıda mekan ve şehirde yaptığı ısrarlı ve hassas araştırmaları sonunda ortaya çıkardığı bu eser, gelecek nesillere bir ışık olacak niteliktedir. Kitabın (Ankara 2008, sayfa 30-31 ) bir sayfasında “ Türk Ordusu, Kütahya ve Eskişehir savaşlarını kaybetmiş, düşman Polatlı ve Haymana yakınlarına kadar ilerlemiş ve top sesleri Ankara’dan duyulur olmuştu. Milli Savunma Bakanlığı, yaklaşan tehlikeye dikkat çekerek, Meclisin ve diğer devlet kurumlarının Kayseri’ye taşınmasını teklif etmişti. Bu teklif, Meclisin 23 Temmuz 1921 günlü gizli toplantısında, Bakan Fevzi Çakmak Paşa tarafından açıklanmıştı. Bir çok milletvekili de bu teklifi uygun bulmuştu. İşte, tam bu sırada, uzun boylu, esmer ve zayıf bir adam, birden kürsüye fırladı. Bu kişi Erzurum Mebbusu Mustafa Durak Bey idi. Kürsüden “ arkadaşlar nereye gidiyoruz? Düşman, bizi, burada, kendisini yenmek için tedbirler düşünürken bulmalıdır “ diye haykırıyordu “ cümleleri yer almaktadır. Bilindiği üzere, Meclis Ankara’da kalmaya karar veriyor ve mücadele zaferle sonuçlanıyor.

Milli Mücadele (Kurtuluş Savaşı)’nın son tanığının da hayatını kaybetmesi, hayat hikayelerini yazmaya devam ettiğimiz Kazancılı Gazilerin hazin öyküleri ve okumakta olduğum arkadaşım Emruhan YALÇIN’ın kitabındaki bilgiler bir araya gelince, bu vatanın kıymetini ve önemini tam olarak bilmediğimizi, şehit ve gazilerimize karşı duyarsız davrandığımızı düşünmeye başladım. Son tanık Gazi Yakup SATAR için gereken değeri veremediğimiz konusunu düşünürken, Kazancılı onca gazinin devletten destek almadan yokluk içinde yaşadıkları, hiçbir yetkilinin duymadığı bir gün hayatlarını kaybetmiş oldukları ve sessizce komşuları tarafından toprağa verilişleri hususlarının acısını kalbimde hissettim. Nisan 2008 ayı sonlarında kasabama gittiğimde, mezarlıkları dolaşarak, mezar taşında “ Gazi “ yazan ve listemde adları bulunanlar dahil bu kahramanları aradım. Bir iki gazi hariç gazi mezarı bulamadım. Demek ki, gazilerimize sahip çıkamamışız ve mezarları bile kaybolmuş. Bu toprakları bize vatan olarak bırakan gazilerimizin mezarlarının bulunması, Belediye öncülüğünde bir kampanya başlatılarak hepsinin aynı ölçülerde olmak üzere yeni mezarlar yaptırılması ve üzerlerine gereken bilgiler yazılarak gelecek kuşaklara aktarılması, böylece, unutulmalarının önlenmesi konularını, Kazancılıların, yetkililerin ve okuyucuların görüşlerine sunuyorum… Tespit edilebilen şehitlerin ve gazilerin isimleri yazılı bir mermer bloğunun, kasabada seçilecek bir köşeye veya çeşme başına konmasını da teklif ediyorum. Kazancılı tüm şehitlere ve gazilere rahmetler diliyorum..


( Başka bir Kazancılı Hikayesinde buluşmak üzere….. )

Yazan : Avukat Naci SÖZEN , Mayıs 2008 / ANKARA

Hiç yorum yok: