İNSANIMIZ, DİLİMİZ, KÜLTÜRÜMÜZ – (1)
KAZANCI YAYLALARININ OBALARI VE OBACILIK KÜLTÜRÜ
Kazancı yaylalarında bulunan her in ve koyakda (derin vadi), bir zamanlar, mutlaka bir “Oba” kurulmuş olurdu. Bu obaların çokluğu, çobanların ve de dolayısıyla keçi ve koyun gibi hayvanların sayıca çokluğu demekti. Oba kurulan yerlere “Yurt Yeri” denirdi. Yurt, aynı zamanda, Ülke, Vatan ve Sıla anlamlarına da gelir. Hasat mevsimi, ekin tarlalarında, dibine göçülen ardıç bile “Yurt Ardıcı” olarak isimlendirilirdi. İlkbaharın gelmesiyle birlikte, zamanın ünlü çobanları, kendi sürüleri ve kendisine emanet eden bir kısım köylünün mallarından oluşan kalabalıklar halinde yurt yerine göçer, oba evleri (etrafı taş, üstü kıl çul) kurulur, mal ağılı olan inler veya çevlikler (ağıl-açık alanda etrafı çevrili barınak ) onarılırdı.
Obalara göçen ve malı fazla olan ailelerin kızlarından oluşan guruba da “ Obacı Kızlar “ denirdi. Büyük kızı olmayan ve davarı fazla olan bazı aileler, küçük yaştaki kızlarını, yetişkin bir obacı kıza emanet ederek (çırak) obaya gönderir., bu küçük kız, büyük ablaları tarafından obacı kültürü yönünden yetiştirilirdi. Oba ve Obacılık yaşantısı, kendisine has bir çok örf ve adeti içinde barındıran, yapılan işleri, ilişkileri ve paylaşımları de ortamına özgü olan bir “ kültür olayı” sayılırdı. Oba ortamının mutlak hakimi “ Çoban “ olur, herkes bu reisin emir ve direktiflerine uyardı. Talimatlara uymayan genç kızları çobanların dövdüğüne bile rastlanırdı. Örneğin, İlabadı İni Obasında, çoban, kesin emir vererek, kızların çadırlarda düğün yapmamasını istemiştir. Çobanlar sürü ile obadan uzaklaştığı anda, şayet süt pişirme ve yayık işleri tamamlandıysa, kızlar hemen çadır evin birinde toplanır, biri helke çalar, diğeri türküsünü söyler, diğerleri de ortaya çıkıp kaşıklarla oynarlardı. Bu inin yakınından geçen Yörüklerin, düğün yapıldığını izlememesi, davul, türkü ve kaşık sesini duymaması için düğün olayı Çoban tarafından yasaklamıştı. Çoban, sürüsü ile tepeyi aşıp uzaklaştığında hemen düğün kurulurmuş. Durumda şüphelenen çoban, her zaman ki gibi sürü ile birlikte tepeyi aşar. Bir müddet sonra çaktırmadan geri döner ve kızların düğün kurmuş olduğunu görür. Sinirli bir şekilde çadırı basan çoban, obacı kızlara öyle bir dayak atmaya başlar ki, kime vurduğuna bile bakmadan, yumruk ve tekmeler sallanır. Feryatlar içinde çıkıp kaçabile kaçar, kalanlar darbelerden nasibini alır. Bu olayı izleyen, süt alma sırası (değişik) kendilerine geldiği için günübirlik obaya gelmiş olan bir komşu, yıllar sonra tatlı bir anı olarak anlatmıştı.
Yaylalarımızdaki (şimdilerde tarih olmuş) Obaların (Yurtyeri) İsimlerine bir göz atalım ;
- Alacanın Karlık Yurdu - Yavşanın İn Yurdu
- Bekir Tarlası Yurdu - Ala in Yurdu
- Gara in (Garin) - Kocabaş Yurdu
- Durmuş Efendi Yurdu - Tahtacı Mezarlığı Yurdu
- Kavaklı Kepir Yurdu - Kazan Koyak Yurdu
- Acı Kuyu Yurdu - Gafa Ardıç Yurdu
- Kürtlü Belen Yurdu - Otlu Koyak Yurdu
- Alaca yurdu - Erikli İni Yurdu
- İlabadı İni Yurdu - Süzeğin İn Yurdu
- Katır İni Yurdu (Bozdağ) - Katırcı Kayağıl Yurdu
- Dibeğin Keh Yurdu - Küllük İni Yurdu
- Kovanlık (Süleyman ) Yurdu - Karahalil İni Yurdu
- Kapılı Kayağal Yurdu - Kızılörü Yurdu
- Divatyalı Yurdu - Karakovanlık İni Yurdu
- Say Yurt - Belikçal Yurdu
- Adike Kadın Yurdu - Kasap gediği Yurdu (Bozdağ)
- Yalak Yurt (Bozdağ) - Aladın Evlendiği Yurdu
- Çeliğin İn Yurdu - Ak Yurt
- Kabalak Düz Yurdu - Yanık Yurt
- Münevsiz Yurt (Kabalak) - Taşönü Yurdu
- Nizamın Yurdu (Gülnarlı Çoban ) - Çömlekcinin İn Yurdu
- Ak İn Yurdu - Güney Tarla Yurdu
- Gırbaşın Göl Yalağı Yurdu - Bekir Armudu Yurdu
- Hacı Musdulun Çardak Yurdu - Nergizli Koyak Yurdu
- Kel Suyun Dere Yurdu - Bayamlı Kayağal Yurdu (Popas)
- Cevizli Tarla Yurdu - Keben İni Yurdu (Kırkkuyu)
-
Baharın gelişiyle birlikte obasına göçen çobanların bazısı son bahara kadar orada kalır, bazısı, yaz içinde otlak imkanına göre yer değiştirir, kış önünde yakın inlere (Garain, Yavşan ) gelinir, nihayet, kar yağmaya başlayınca da sürüler köye iner ve her davar, kendi sahibinin evine yönelirdi. Karlı günlerde, sabahleyin herkes davarını kendi çobanın önüne katar, akşam da köyün sokakları evini arayan davar akınına uğrardı.
Obacılar, sabahleyin otlaktan dönen keçileri sağarlar, sütler “değişik “ kimde ise ölçülerek (çöplenerek ) verilir. Kazanlarda pişirilir ve yayıklarda yayılarak yağ, ayran ve keş yapılırdı. Değişik sırası gelen aile köyden özel olarak gelir ve kendisine toplanan süt ve ürünlerini teslim alırdı. Çocukluğumda, bu “ değişik “ uygulaması nedeniyle, ben de Daşönünün Düz denile (Kabalak yaylasında) yerdeki obaya bir kez gitmiştim. Davarın sütü sağılınca uzakta bekleyen oğlak sürüsü salıverilir, yüzlerce oğlak ve anaları bağrışlar içinde, bir birini arar ve mutlaka bulurdu. Kızlar çadırda bir düğün kurdular. Kaşık sesleri uzaklardan duyuluyordu. Çadırların yakınında bir “ cıngıllak “ vardı. Uzun ucuna binenleri havaya kaldırırlar ve “ kimi alacaksın ? “ sorusuna cevap almadan indirmezlerdi.
İşlerini bitiren “ Obacı Kızlar “ sırtlarına ayran yanığını ve keşleri yüklenir, ellerine süt kaymağını ( ladin pürü ile sarılmış) alır ve topluca köyün yolunu tutarlardı. Harman zamanları yolda karşılaşıldığında bize ayran içirirlerdi. Kızlar, köye öğlen gelir ve ürünleri bırakır, ikindi üstü de yine guruplar halinde obanın yolunu tutarlardı. Sabahları geç vakit, biz yaylaya giderken, onlar köye gider olur, akşam biz sığırlarla köye dönerken, onlar obaya gider olurlardı. Bu sırada, köyün gençleri de Aybaham- Kireçlik yolunda tura çıkmış olurdu. Bu turların obacı kızları görmek amacıyla yapıldığını çok sonraları anlayabildik. Bizim çocukluğumuzun obacıları şimdilerde 70 yaşlarına yaklaştılar. O zamanlar 70-80 yaşında olan ninelerle yaptığımız görüşmelerde öğrendiğimize göre, onların obacı olduğu devirlerde, yaz mevsiminde köyde kimse kalmadan ekin tarlalarına göçermiş. Obacı kızlar, tuluklardaki ayranla köye gelirler, tekrar yola çıkıp Masırlık , Balduvar gibi en uzak ekinliklere inerler ve ayranı-yağı bırakarak önce köye, ikindin üstü de yaylaya yollanırlarmış. Obacı kızların, her gün tekrarlanmak üzere, günlük yürüdükleri yolu, artık siz hesap edin.
Bunca oba arasında, obacıların güzelliği, sayısı, becerileri, düğünleri ve sevdaları gibi muhtelif hususlarda tam bir rekabet yaşanırdı. Obacılar için sayısız mani (Yakım ) yakılır, bu yakımların çoğunluğu ünlü yakımcı Sinanın Çolak (Hasan Şenses )’a ait olurdu. Yıllar sonra, Eğitimci Sayın Hüsamettin ERDEM tarafından yazılmış olan “ Yaylalarımızın Destanı “ isimli şiirde bu konu şöyle yer almıştır.
YAYLALARIN ŞAHISIN SEN, GÜZEL KABALAK
SENİ BENDEN İYİ TANIRDI , ÇOBAN TIĞGULAK
KAÇ YILDIR NERDE KALDI ?, SİNANIN ÇOLAK
GENÇ KIZLAR YAKIMSIZ KALDI, HABERİN VARMI?
Bu yakımlardan birinin öyküsüne yer verdiğimiz “ Kırkkuyu’da Gezen Öğrek “ başlıklı yazımızı okuyabilirsiniz. Kabalak yaylası çobanı olarak bilinen merhum Tığgulak Çoban hikayesini de “ Üşümez Adam “ isimli yazıdan okuyabilirsiniz. Körkuyu yaylası ve çevresindeki hasat tamamlandıktan sonra, Yörük çobanları da başka yörelerden Çukur bölgesine göçerler, harman kaldırma aşamasında, akşamları çevremizde otlayan sürüleri, çobanlarını ve çobanlara yardımcı olması için sürü ile birlikte bulunan Yörük kızlarının, sürüye seslenmelerini merakla dinlerdik. Kızlar ve çobanlar gece karanlığında, arazide otlamakta olan sürüsü ile adeta konuşur ve sürüyü istediği istikametlere yönlendirir, istediği yerde toplardı, İşte, bu sırada, Yörük kızlarının “ cicoroooo !!! “ şeklindeki naralarını, ardıçların dibinde, yattığımız yatakların içinden dinler ve gülüşürdük.
Yaylaların muhtelif kısımlarındaki yurt yerlerine göçen çobanlar, sürülerini, Popas kuyusu,, Tozlu çeşmesi, Körkuyu gibi yerlerden sularlardı. Köye yakın obaların sürüleri her sabah Aybahım pınarına sulanmaya inerdi. Şimdilerde bu obalar ve obacılar olayı nostaljik bir hikayeye dönüşmüş durumdadır. Obaya göçlerden başlayarak, yerleşim, günlük yaşantı, paylaşım, değişik usulleri, düğün ve eğlenceler, süt sağmak ve pişirme, yoğurt çalma, yayık yayma, bu ürünleri taşıma, giyim kuşam, işbirliği, yardımlaşma dahil her aşamadaki işler bir kültür ürünü ve kazancı sayılmalıdır. Çobanların sürüsündeki binlerce davarın her birinin kime ait olduğunu (sahibini) nasıl bildiği konusu da hep tartışılırdı. Uzun zamanlar önce bu yaylaları, Kazancılı çobanlar, Gülnarlı çobanlarla birlikte paylaşmışlardır. Nizamın Yurdu, Gülnarlı Halil Ağa, Hemid Seydi olayı ve Kanlı Say üzerinde 3 Gülnarlı çobanın öldürülmesi bu dönemlerin tanıklarıdırlar. Çobanlarımızın Yörüklerle de büyük mücadeleleri olmuştur. Bazı çobanlar bu kavga dönemlerinde dayak bile yemişlerdir. Neyse, her şey tarih olmuş ve anılarda yerini almış durumdadır. Kazancı insanı, dili ve kültürü üzerine başka bir konuda buluşmak üzere….
Derleyen : Av. Naci SÖZEN, Aralık 207 / Kazancı
NOT : Tüm Yazılar “ nacisozen.blogspot.com” sitesindedir.
20 Ocak 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder