20 Ocak 2008 Pazar

Manilerimiz ve Öyküleri- (6)

SEVENLERİN YOKTUR SUÇU..


Erken gelir, geç göçer,
Yaylanın soğuk suyunu içer.
Uzun olur dilberin saçı,
Sevenlerin yoktur suçu….
Bir Kazancılı...


YAKIMIN (MANİ) HİKAYESİ :

Kazancı Kasabası ve Garin boğazı, bir zamanlar, Akdeniz sahillerindeki kışlık köylerinden, ilk baharla birlikte yollara düşüp, Ermenek yaylalarına (Barcın, Kamışlı, Dekeçatı, Köpüklü gibi ) kadar yol alan Yörük obalarının göç yolu üzerindeydi. Bu durum halen devam etmekte olup, günümüzün göçleri, kamyon ve taksilerle yapıldığından eskinin renkli görüntüleri izlenememektedir.

Günümüzden bir asır önceleri, yüklerini yükledikleri deve sürüsü, eşekler, katırlar ve atlardan oluşan yük hayvanları, sığırlar, keçi ve koyun ve oğlak-kuzu sürülerinden oluşan uzun ve renkli bu göç olayını kenardan ve evlerin üzerinden izlemek ayrı bir hava verirmiş. Selvinaz Obası adıyla ünlenen ve Köpüklü yaylasında yazlayan göçerlerin, 1900’lü yılların başında Ermenek şehri içinden, Keben yokuşuna doğru ilerleyen göçünü, tüm Ermenek halkının, yol boyuna, evlerinin damları, pencereleri ve merdivenlerine toplanarak, büyük bir merak ve zevkle izledikleri, Ulus Gazetesinin bu şehirde bulunan muhabiri tarafından da gözlenmiş ve yazılara dökülmüştür.

İşte, bu devirlerde, Garin boğazı ve Kazancıdan geçen bir Yörük obasında, güzelliği dillere destan olmuş bir kız varmış. Selvi boylu, uzun saçlı, zeytin gözlü, kara kaşlı, güneş ve rüzgardan biraz yanmış al yanaklı ve kiraz dudaklı olan bu güzeli izlemek, Kazancılı gençler için önemli bir olaymış. Göçler başladığı zaman, bu obanın geçeceği zamanı iple çekerler ve yol kenarlarına durarak sürüsü başında, elinde sopası ile salına salına ilerleyen güzeli hayranlıkla seyrederlermiş.

Bir ilkbahar mevsimi, Yörük obaları, Yavşan, Garin ve Aybaham hattında, sanki resmi geçiş merasimine başlamış gibidir.. Yayla güzelinin obası bir türlü gözükmüyor. Garin önünde taşların üzerine oturmuş ve göçleri seyretmekte olan iki Kazancılı genç, görmeyi istedikleri güzelin obasını beklemektedirler. Nihayet, beklenen obanın göç katarı uzaktan gözükür. Fakat, görülebilen hat üzerinde obanın güzeli seçilemez. Beklenen kızın oba içinde olmadığı tahmin edilir. Bu durum, kış mevsiminde, oba güzelinin başka bir obaya veya yere gelin gitmiş olabileceği ihtimalini akıllarını getirir.

Kazancılı gençlerin, Yörük güzelini görme umutları tam kaybolacakmış ki, beklenen güzel kız, en arkadan gelen kuzu sürüsünün başında, elinde sopasıyla ve yanındaki küçük kızlara emirler vererek yaklaşmaya başlamıştır. Gözleri parlayan gençler, hazine bulmuş gibi sevinirler. Beklediklerine değecek ve senede iki kez görebildikleri yayla güzelini bu kez de görebilecekleridir. Bu mutluluk içinde coşan genlerden biri, diğerine “ şu kıza bir yakım yakıver, dile benden ne dilersen “ diyerek bir hamle başlatır. Mani söyleme kabiliyeti olan diğer genç, bu isteğe karşı kısa bir bakıştan sonra “ iyi, bir yakım yakarım, fakat, başındaki takkeni (tellik) de alırım” diyerek şartını koşar. Yakım isteyen gencin başında, özel olarak örülmüş, ala bula ve güzel bir yün takke vardır. Kazancılı, bir kere coşmuş. takke düşünecek durumda değil. Şartı kabul eder ve kızın süzülüşünü izlemeye başlar.

Yörük güzeli, her zamanki güzelliği ve zarafeti ile gençlerin önünden geçerken, bizim manici işte bu dörtlüğü patlatır ve son kelimeyi söylediği anda, mani isteyen arkadaşının başındaki takkeyi bir eliyle kapar ve koşarak oradan uzaklaşır. Böylece, bu maniye karşılık güzel bir takke bedel olarak ödenmiş olur


(Başka bir “ Manilerimiz ve Öyküleri “ yazısında buluşmak üzere..)

Derleyen : Av. Naci SÖZEN, Ocak 2008 / ANKARA

Not : Tüm yazılar ve siirler “ nacisozen.blogspot.com “ adresindedir.

Hiç yorum yok: