20 Ocak 2008 Pazar

Kazancılı Dağ Korumacıları-(2)

KAZANCI HİKAYELERİ – (17)

KAZANCILI DAĞ KORUMACILARI VE SİLAHLARIN SIRRI- (2)
(Katır İni Tepesinde Kimler Dolaşıyor ? )

Zamanın Kazancı muhtarı merhum Nail GÜRBÜZ ve Muhtarlık Azaları (Köy İhtiyar Heyeti) öncülüğünde, tüm halktan toplanan paralar ve görevlendirilen kişilerce, çevre bölgelerden uzun menzilli silahlar (mavzerler) temin edildikten sonra, sıra, bu silahlarla dağları ve yaylaları koruyacak olan dağ korumacılarını görevlendirmeye gelmişti. Halk arasından tanınan, güçlü kuvvetli, gözü pek (cesaretli) ve keskin nişancı gönüllülerden oluşan 4-5 kişilik Kazancı “ Dağ Korumacısı “ ekibi seçilerek silahlar teslim edildi ve görevlerine başladılar. Görev dönemi içinde, bu ekibe giren ve çıkan olduğu gibi, baştan sona kadar ekipte görev yapanlar, kısa süre görev yaptıktan sonra çalışmak için gurbete gidenler de olmuştur. Bu zaman içinde, değişen farklı sürelerde olmak üzere, görev yapmış olan Dağ Korumacıları ve onların döneminde ekili alanlar için görevlendirilmiş Yayla Korumacıları (deşduvan veya sürücü denirdi) isimlerini bir hatırlayalım.

DAĞ KORUMACILARI :

Gara Mehmet (TÜRKER), Yukarı Mahalle, (merhum)
Avcı Hasan (TEKİN) Merkez Mahalle,
Hacı Mehmet (ÇELEBİ) Yukarı Mahalle,
Cükcü Mustafa (GÜRBÜZ), Yukarı Mahalle,
Katil Süleyman (KELEŞ), Merkez Mahalle, (merhum)
Pambık Mustafa (PEKER) Yukarı Mahalle,
Hacı Mümün (TOPTAŞ), Yukarı Mahalle,
Yeşil Mehmet (KOÇ), Bucak Mahallesi, (merhum),
İsmail KOŞAR , Yukarı Mahalle,
Abdurrahman TOPTAŞ, Yukarı Mahalle,

YAYLA KORUMACILARI : ( Deşduvan – Sürücü adları da kullanılırdı)

1. Süleyman ÜNLÜ, Yukarı Mahalle,
2. Hüseyin HAN, Merkez Mahalle, (merhum)
3. Tırnovalı Durmuş, Tepecik Mahallesi, (merhum)
4. Halil TOPTAŞ, Yukarı Mahalle, (merhum)
5. Ali DAĞAŞAN, Merkez Mahalle, (merhum)
6. Ahmet TAŞTEKİN (Gocemes), Yukarı Mahalle,
7. Ali KORKMAZ (Kömbeç), Yukarı Mahalle, (merhum)
8. Gıldır Halil (Yılmaz), Yukarı Mahalle, (merhum)
9. Hasan ŞENSES (Sinanın Çolak), Yukarı Mahalle, (merhum)

Kazancı yaylarından, Kızılalan, Kartal Tepesi, İlabadının Düz, Payamlı Tepe, Dibeğin Keh, Katır İni, Bozdağ ve Kırkkuyu yaylaları ve sınırlar konusunda yaşanmış olan çatışmaların en şiddetli dönemleri olan 1950-1960 yılları arasında görev almış olan korumacılar elbette bu listede yer alan kişilerle sınırlı değildi. Bu arada, çatışmaların her aşamasında kendi özel silahı ile bizzat yer almış veya silahını vererek katkıda bulunmuş olan merhum Bal Ömer (ÇELEBİ)’den bahsetmeden geçmek imkansızdır. Tespitlerimiz sırasında isimleri atlanmış olanlar varsa, bu kişileri de listeye ekleyeceğiz.
Garain kavgasından sonra çatışmaların hızlandığını ve giderek artış gösterdiğini biliyoruz. Bozdan tepelerinde yaşanan ve günlerce süren silahlı çatışmalara, Ermenek ve Konya’dan gelen Jandarma birliklerinin de katıldığını, yakalanan tüm Gurdlar oymağı insanlarının Kazancıya getirildiğini, erkeklerin Karakolda, kadınların Muhtar evinde gözlem altına alındığını da hatırlıyoruz. Uzun menzilli mavzerleri omuzlarında ve Kazancı sevgisini yüreklerinde taşıyan bu cesur insanların dağlarımızda gece gündüz boy göstermeye başlaması sonrasında, anlaşmazlıklarda yeni bir döneme girilmiş oluyordu. Artık, karşı dağlardan, üzerimize gelen mavzer atışlarına, dolma tüfeklerle değil, daha uzun menzilli silahlarla cevap veriyorduk.

Yörükler, tartışmaları tırmandırmak için, Bozdağ koyaklarına ekilen ekinleri çalı ile süpürüp ezdiler, Payamlı tepe dibine sayvant inşa etmeye ve kayalıklara kovanlık yapmaya başladılar. Kovanlığı inşa ederken “ Kazancılılar bu kayalığın sarp yamacına ulaşamaz, baharda geldiğimizde kovalığa arıları yerleştiririz “ demişler ve geri göç hazırlığına başlamışlar. Bu durumu öğrenen korumacılar, yanlarına silahları ve uzun kendir (örken) ip kangallarını da alarak bir gece yola düşerler. Kovanlık, öyle bir kayanın ortasındaki ine kurulmuş ki, hiçbir taraftan tırmanarak ulaşmak mümkün değil. Kayanın tepesine çıkarlar ve birilerinin ipe bağlanarak sarkıtılması gerektiği söylenir. Ekipte bulunan merhumlar Süleyman KELEŞ ve Yeşil Mehmet KOÇ “ bizi sarkıtın “ diyerek işe talip olurlar. Bu korkusuz iki kişi iplere bağlanarak kayalığın sarp yamaçlarına doğru sarkıtılır. Gecenin zifiri karanlığında, inilecek ve ulaşılacak yer görülmüyor, ip kopabilir, geri çekme mümkün olmayabilir ve ip yere kadar ulaşamayabilir gibi akla gelmeyen nice riskler var işin içinde..

Bellerine bağlanan çifte kendirlerle, gece karanlığında, görünmez sarp kayalığa sarkıtılan bu kişiler, tüm zorluklar ve ölüm riskine rağmen aşağıya inerler. Kovanlık iskeleti yakınına varınca taşlara tutunarak ine ulaşırlar. Kovanlığı parçalayıp kayalıklardan aşağıya atarlar. Bir gün sonra durumu gören Yörüklerin “ Kazancılının bu işi bahara kadar yapamayacağını düşünmüştük, bir gecede nasıl yapmışlar anlayamadık. Bu Kazancılı ile baş edilmez” diye dert yandıkları yıllar sonra duyulacaktır. Yörükler işi iyice azıtarak çobanlarımızı dövdüler, mallara el koydular. Bekir Çoban (Ünlü) ağır yaralı olarak bulundu. Elbiseleri soyulmuş, bir ağaca bağlanıp etrafına ateş yakılıp bırakılmış. Çatışmaların hepsinin baş kahramanı sandıkları ve bu nedenle adı “ Kazancı Dağlarının Fedaisi” diye bilinen Gıldır Halil(Yılmaz), Kervan alanında komaya sokulana kadar dövülmüş, Fehmi Efendi (Çağlayan) Abanoz yakınlarında dövülmüş, silahlı tacizler almış başını gidiyor. Bu dövülme olayları ayrıca hikaye edilecektir.

Yaşanmakta olan bu kargaşa ortamında, Yörüklerin deve, katır ve atlarından öldürülenler olduğu, sığırların Kabalak yaylasına, develerin Taşönü tepesine getirildiği şikayetleri yapılmış, Ermenek mahkemesinde davası görülmüştür. Korumacılardan birinin, bir görevin icrası anılarını dinleyelim. Özetle ; “ Yörüklerin saldırıları devam ediyordu. Sürülerini, tüm ikazlara rağmen geceden veya sabah namazı, bizim sınırlar içine salıp otlatıyorlardı. Bir akşam, Dağ Korumacıları ve Deşduvanlar köy odasında toplandı. Gerekli görev bölümü ve yapılacak işler kararlaştırıldı. Mavzerli korumacılar silahlanıp akşamdan gidecekler, deşduvanlar (sürücü) da gece yarısı yola çıkarak onlara destek vereceklerdi. Hedef, Yörüklerin sınırımızı geçebilecekleri dağ boyunca siper almak ve geçişlere mani olmaktı. Korumacılar gece karanlığında Daşönünün yakayı tırmanıp gittiler. Biz deşduvanlar da gece yarısı sonrası tüfekleri kuşanarak yola çıktık.

Gecenin zifiri karanlığı, rüzgarın kuru otlara çarparak çıkardığı hışırtılar, gecenin sessizliğini bölen bir gece kuşunun ansızın duyulan sesi ve ağaçlar içinde çatır-çutur ayak sesleri ile ilerlemeye çalışan bizler. Her şeyiyle anlatmak çok zor.. Tan yeri ağarmadan Payamlı tepe yakınlarına vardık. Karşımızdaki vahşi dağ ve tepeler önce hiç gözükmüyordu. Tan yeri ağarmaya başlayınca tepeler de belirmeye başladı. Korumacıları görmek ve nerede olduklarını bilmek zordu. Bir ara, alaca karanlıkta, ilerdeki Katır İni tepesinde bir kıpırtılar görüldü. Kimler olduğu seçilemiyordu. Biraz daha bekledik. Yerimizi belli edecek ses ve hareketten kaçınıyorduk. Fakat, karşı tepedekiler hiçbir şeye aldırmadan etrafı kontrol ediyor ve dolaşıyorlardı. Günün aydınlığı çökünce, tepedekilerin bizim korumacılar olduğu anladık ve işaretleştik. İlabadı tepesinden Kırkkuyu girişine kadar olan tüm sınırımız kontrol altındaydı. Yörük sürülerinden biri bu sınırlardan girse müdahale edilecekti. Kuşluk vaktine kadar tepelerde gezindik ve etrafı gözetledik. Hiç bir Yörük çobanı bu sınırlara yaklaşmadı. Belki de bizim korumacıları gördüler ve bölgeden uzaklaştılar. Vakit öğlen olunca, bizler Körkuyu tarafına, korumacılar Buzluca tarafına yönelerek göreve devam ettik “ diyerek bitirdi. Bu bir günlük görevin icrasını anlatan, zamanın Deşduvanı Ünlü Süleyman (Bekir Hocalardan), anlatım sırasında, o günleri tekrar yaşıyor gibiydi. Hatta, konuşmasının devamında, “ bu dağların fedaileri olan korkusuz dağ korumacılarının hakları asla ödenmez, fakat, şimdilerde kaç kişi biliyor bu konuları “ diyerek bir yakınmada da bulundu.

Dağ Korumacıları, bizim çocukluğumuzda, yaylalarda sığır güttüğümüz 196-1960 yılları arasında, çatışmaların en hızlı olduğu dönemlerde görev yaptılar. Sabahları sığırları otlatmak için Garin boğazını geçerek, Burçak Alanına vardığımızda, Deşduvanlar, Deliktaş’ın önünde hazır olurlar ve sığır sürülerini, Kızılalan yönüne gönderirlerdi. Ekin tarlalarının bulunduğu Körkuyu yönü yasaktı. Bu dönemlerde, görev yapmakta olan Dağ Korumacıları bizler için birer efsaneydi. Onlar hakkında her gün yeni bir şey duyardık. Onları çevrede görmek mümkün olmazdı. Mavzer bulundurmak ve taşımak zaten suçtu. Onlar, köyden çıkarken bile yolları kullanmazlar, gidiş ve gelişleri dağ ve tepelerden, dere ve yamaçlardan yaparlardı. Bu yıllar boyunca, bu korumacıları omuzlarında mavzerle iki kez uzaktan görmüştüm. Keskin nişancı oldukları, özellikle, Hacı Mehmet Çelebi ve Avcı Hasan Tekin’in, bir kilometre mesafeden demir parayı vurduğu söylenirdi.

Kazancı ve Kazancılıların geçmişinde çok önemli bir yer tutan bu konuya, gelecek sayımızda “ Kartal Tepesindeki Eli Mavzerli Muhafız Kim ? “ sorusunun cevabını vererek devam edelim…





Yazan : Av. Naci SÖZEN, Ocak 2008 / ANKARA

Gelecek sayıda :

- “ Çardak Damında bulunan Silahların Sırrı “

Hiç yorum yok: