KAZANCI HİKAYELERİ – (17)
KAZANCILI DAĞ KORUMACILARI VE SİLAHLARIN SIRRI- (1)
Kazancı yaylarından, Kızılalan, Kartal Tepesi, İlabadının Düz, Payamlı Tepe, Dibeğin Keh, Bozdağ ve Kırkkuyu yaylası hattının sınırları ve bazı bölgelerin kime ait olacağı konusunda, Anamur köylüleri (Yörükler ) ile 1940’lı yılların sonunda başlayan anlaşmazlıklar, 1990’lı yılların ortalarına kadar yaklaşık 50 yıl boyunca sürmüş olup, tartışmalar, bazen silahlı çatışmalara dönüşerek mahkemelere kadar intikal etmiştir. İlk olayın, 1948 yıllarında, ikazlara rağmen, Yörük çobanlarının, sürekli olarak ve kışkırtıcı davranışlarla, Kırkkuyu sınırımızdan içeride sürü otlatmaları sonucu çıktığını, Garin çevresinde yaşanan kavga sırasında Gurd Goca adıyla bilinen Molla Mehmet’in kafasına isabet eden taşla ağır yaralandığını ve tarafların Silifke Ağır Ceza Mahkemesinde yargılandıklarını önceki öykümüzde anlatmıştık. Yörükler ile yaşanan son anlaşmazlık 1990’lı yıllarda, Güğül tepesi ve çevresinde çıkmış, keşif için giden Kazancılıların üzerine, karşı tepelerden yine silahlarla ateş edilmiş, sonrasın da, sağduyu hakim olarak olay büyümeden önlenmiş ve sorun anlaşmayla çözülmüştür.
Sınır ve yayla anlaşmazlığının hat safhada olduğu 1950’li yıllarda bir çok olay yaşanmıştır. Kazancılılar, Bozdağ goyaklarına ekin ekmişler, bu ekinler Gurdlar tarafından çalılarla süpürülerek tahrip edilmiştir. Gurdlardan Bobuş adıyla bilinen biri mavzeriyle karşı dağlardan Kazancılılar üzerine atışlar yaparak tahriklerini sürdürmüş, Mollar Mehmet adlı kişi Avcı Tarlası adıyla bilinen Kazancı arazisine sayvant inşa etmiş, bazıları kovanlarını bizim bölgemizdeki kayalıklara yerleştirmişlerdir.
Sınır sorunlarının yoğun şekilde yaşandığı günlerde, Kazancılılar bir hamle yaparak, İlabadının Düz adıyla bilinen ve Yörüklerin göç yollarının geçtiği ve hak iddia ettikleri alanı sürmek ve ekin ekmek için harekete geçerler. Muhtar, ihtiyar heyeti ve yaşlı kişilerin öncülüğünde, saban kayıtını (takımını) yükleyip öküzlerini önüne katanlar ile bu harekete destek vermek için geri kalanlar topluca yollara düşerler. Alana ulaşan çiftini koşar ve bir köşeden sürmeye (nadas) başlar. Bizzat orada çift süren babam İhsan SÖZEN ve halen sağ olan başka kişilerden ayrıntılarıyla öğrendiğime göre, onlarca çift alanın her bir köşesinde nadas ederken, diğer halk çevrede olayı izlemekte, eli asalı yaşlılar (Tahir Hoca, Hamdi Efendi, Fehmi Efendi, Hacı Yaya, Çanlı Goca v s. ) çift sürenler arasında dolaşarak onları cesaretlendirmek için “ haydi çocuklar, ha gayret, davranın “ gibi sözleri söylemektedirler.
Bu şenlik havası içindeki çift sürüş olayı, öğlen üzeri, Anamur tarafındaki tepelerden ve özellikle Kartal tepesinden başlayan mavzer atışlarıyla bir anda kabusa dönüşür. Duruma müdahale etmek isteyen Yörükler, ellerinde uzun menzilli mavzerleriyle yüksek tepelere gizlenerek alanın ortasına doğru atışa başlarlar. Çift öküzlerinin arasına düşen mermilerin yerden kaldırdığı toz bulutu ve patlama sesi öküzleri adeta deliye çevirir. Öküzleri çizide tutmak imkansız hale gelmiştir. Çevredeki halk çığlıklar içinde taş ve ağaç arkasına gizlenme derdine düşer. Kazancılıları koruyacak olan yayla korumacılarda bulunan, kısa menzilli dolma tüfeklerin hiçbir etkisi olmaz. Herkes şaşkın ve çaresizdir.
Bu kargaşa ve panik ortamı sürerken, beklenmedik bir anda, Kazancı tarafındaki Payamlı tepesinden, Yörüklerin atış yaptıkları kayalıklara doğru öyle bir mavzer atışı başlar ki, silahın ateşlendiği anda çıkan ses ve merminin hedefe isabet ettiği anda çıkan ses bir birine karışır. Dom dom kurşunu atan bu silahla kimin atış yaptığını alanda bulunan Kazancılılardan sadece iki kişi bilmektedir. Böyle bir silah atışını beklemeyen Yörükler, bulundukları tepelerin arkasına kaçarlar. Alanda bulunanlar, silahı kimin attığını, bu şahsın kim olduğunu, uzun menzilli bu mavzerin nerden çıktığını sorup dururlar. Bu maceralı günde Kazancılıların topluca İlabadı Düzlüğünü terk etmesiyle son bulur. Kazancılıları, Yörüklerin mavzer ateşi altından kurtaran bu meçul kişi, Kazancı Yukarı Mahalleden Bal Ömer (Çelebi) idi. Kendisinde bulunan ve varlığını kimsenin bilmediği bu özel silahla erkenden yola çıkarak karşı tepeye gizlenmiş ve muhtemel Yörük tacizine karşı koymayı planlamıştı. Burada hemen belirtmeliyiz ki, yakın geçmişin en cesur Kazancılılarından biri merhum Ömer ÇELEBİ (Bal Omar) idi. Bu olayı tanıklarından her dinlediğimde gözlerim yaşarmıştır. Son şeklini vermekte olduğum şu saatlerde bile göz yaşlarımı silmekle meşgul olduğumu itiraf etmeliyim. Bunun nedeni, günümüzde, bir birinin varlığına ve Kazancıda yaşamasına bile tahammül edemeyecek kadar kesin çizgili bölünmelere ve düşmanlıklara maruz kalmış olan Kazancılıların, geçmiş yıllardaki, etrafa ve sorunlara karşı göstermiş oldukları inanılmaz birlik ve paylaşım durumu, bu güne ağlamayı ve yanmayı zorunlu kılmaktadır.
Araştırmaların sonunda öğrendiğime göre, atış yapılan bu özel mavzer, Ermenekli akrabaları olan ve eski Ermenek Belediye başkanlarından merhum Cevdet SÜLAR ailesinden Kazancıya intikal etmiştir. Sülar ailesine ise, atalarının katıldığı şark cephesinden düşman elinden alınarak ve parçalara ayrılarak Ermenek ilçesine kadar getirilebilmiş bir silahtır. Bu aileden merhum öğretmen Mustafa SÜLAR ile 1975 yıllarında Konya’da yaptığım görüşmelerde olayı doğrulatmıştım. Bu kişi, Kazancı ve akrabalarını hep sevgi ile anar ve bu kasabaya mutlaka bir ev yaptırarak Atalarının yurduna sahip çıkacağını söylerdi. Maalesef, bu emeline ulaşamadan genç yaşta eşi ile birlikte vefat etti. Oğlu olan doktor Cevdet SÜLAR ise halen İzmir’de yaşamakta ve Kazancıyı bilmemektedir.
İlabadı olayından sonra, ellerinde uzun menzilli mavzerler bulunan Gurdlara karşı, bizim yayla korumacılarında bulunan dolma tüfeklerle karşı koymanın mümkün olmadığı anlaşılmıştır. Bir kritik olay yaşanacağında, hemen, Bal Omar’a gidilir ve silahı ile mermisi dolu torbası ödünç alınır, sonrasında gizlice getirilip iade edilirmiş. Merhum Nail Muhtar’ın (Gürbüz) devrinde yaşanan bu olaylı dönemde, Bozdağ tepelerinde jandarmaların da katılmasıyla yaşanan savaş gibi çatışmaları hatırlayanlar halen hayattadırlar. Bizim 7-8 yaşlarında olduğumuz 1958 yılında, yine çatışma çıktı. Ermenek ve Konya’dan takviye askeri birlikler geldi. Gurdlardan yakalanan tüm kadınlar ve erkekler Kazancıya taşındı. Erkekler karakolda göz altına alınırken, kadınlar, Nail muhtara yedi emin olarak teslim edildi. Kadınlardan da silah kullananlar vardı. Esas failler, son anda kaçarak gizlenmişlerdi. Bu elebaşları, gıyaplarında Ermenek adliyesinde yargılanarak hapis cezalarına mahkum oldular ve cezalarını çektiler.
Bu olayların sonrasında, Kazancı Muhtarlığı ve köylü aldığı bir kararla, hemen para topladı ve mavzer tedarik etme çabasına girdi. Paraları alan birkaç kişi, Bozkır ve Hadim yörelerine giderek birkaç silahla döndü. Bazıları Mut ve Gülnar bölgesine gitti ve silah satın aldı. Silahlar tedarik edilince, Kazancılılardan, güçlü, gözü pek ve atıcı kişilerden seçilen bir “Dağ Korumacıları Ekibi” oluşturuldu. Tedarik edilen silahlar şunlardı ;
- 4 adet Mavzer, uzun menzilli ve 11 atar, köy malı ..
- 1 adet Mavzer, uzun menzilli ve 5 atar, köy malı..
- 1 adet Sten makinalı silah , 9 atar ve köy malı.
- 1 adet Mavzer, uzun menzilli, 11 atar ve şahıs malı (dom dom kurşunu atar)
Bu silah tedarik çalışmalarını, dağ korumacılarını görevlendirme ve silahları omuzlarına asarak dağlara salmanın, silahları muhafaza etmenin gizlilik içinde ve jandarmanın bilgisi dışında cereyan ettiğini unutmamalıyız. Görevlendirilen Dağ Korumacılar ve normal olarak görevli olan Yayla Korumacıları (Deşduvan denirdi) zaman zaman iş birliği yapıyorlardı. Fakat, görev ve statüleri tamamen farklıydı. Korumacıların kimlikleri ile görevlerden örnekleri ve silahların sırlarını da gelecek sayıda anlatalım….
Yazan : Av. Naci SÖZEN, Ocak 2008 / ANKARA
Gelecek sayıda :
1. Dağ Korumacıları ve Mavzerlerin Sırrı (2)
2. Kazancı Dağlarının Son Fedaisi öyküleri ….
20 Ocak 2008 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
iyi günler hocam ben kırkkuyu yörüklerindenim. ismim ali. üniversite öğrencisiyim. anlattığınız bu hikayeler bize de dedelerimiz tarafından anlatılmaktadır. yalnız anlamadığım bir konu varbize anlatılanlarla sizin anlattıklarınız arasında çelişkiler de yok değil. yalnız şunu belirtmek isterim ki yöresel şivelerle süslediğiniz yazınız çok hoş olmuş. size bir de sorum var: burçak alanındaki gıçıt'ın ini'ni biliyor musunuz? gıcıt goca da kızıl alan kavgası döneminin önemli bir yörük ismidir. saygılarımı sunarım
Yorum Gönder