Halkımızın sağlığını bozucu, geleceğe yönelik olarak muhtelif hastalıklara zemin hazırlayıcı ve ani zehirlenmelerle seri ölümlere bile neden olucu seviyede bozuk gıdaların piyasaya sürüldüğü şeklindeki haberleri medyada sıkça izlemekteyiz. Televizyonlarda yer alan son haber, dondurma yapımında kullanılan bazı maddelerin kansere neden olabileceği şeklindeydi. Gıda teröründe bize ulaşan ve gelinen son nokta diyebileceğimiz haberden önce, son yıllarda medyaya yansımış olan zararlı gıda tespitlerini bir özetleyelim. Özetle şöyle ;
Siyah zeytinlerin rengini ve tadını istenen seviyede oluşturmak için, zeytin dinlendirme havuzlarına paslı demirler atıldığı konusu televizyon programına konu olmuş ve yerel görevliler olayı bizzat doğrulamışlardı. Bu programdan sonra siyah zeytine hasret kaldık.
Karabiber işleme aşamasında rengi koyulaştırmak için bacalardan toplanan korumun, işlemlere dahil edildiği medyaya yansımıştı.
Renkli şekerlerin (akide şekeri) imalat aşamasında gıda olmayan boyaların, imalata katıldığı haber olmuştu.
Seralarda sebzelerin hemen büyümesi için yasal olmayacak şekilde hormon kullanıldığı, salatalıkların bu yöntemle bir gecede büyüdükleri haber olmuştu. Bu konuyu incelemek için güney sahillerinde bir kasabaya giden televizyon ekibi serada çekim yaparken, bir köşede naylonla çevrilmiş küçük bir köşeyi fark edip seracı kadına soruyorlar. Kadın gayet saf duygularla “ bu bölümü ailecek yemek için yaptık, burada hormon ilacı kullanmıyoruz” demiş ve bu durum ekranlardan yayınlanmıştı. Günümüzde bir çok tüketici, pazardan çiçeği burnunda diye aldıkları sebzenin ikinci gün çürüdüğünü söylemektedirler.
Piliçlerin çabuk büyümeleri için özel ilaçlar ve kemik unu kullanıldığı, bu katkılarla büyüyen tavuğun 40 gün sonunda kesilmezse göğsünden çatlayıp öldüğü de canlı yayında izlenmişti.
Avrupa’da (İngiltere başta) deli dana hastalığı çıkınca satılmayan hastalıklı etlerin Türkiye piyasasına sürülerek eritildiği, hatta kanguru eti ithal edilerek piyasaya sürüldüğü haber olmuştu.
Piyasada, süresinde tüketilemeyen bozulmuş peynirlerin toplanarak bir Karadeniz iline götürüldüğü ve yeniden kaşar peynirine dönüştürülerek sahte markalar verilerek ucuz fiyatla piyasaya sürüldüğü haber olmuştu.
Sahte üretilen parfümlerin zehirli maddeler içerdiği, kullananların ciltlerinde yanıklara neden olduğu, gözleri bile kör edebileceği ve uzun vadede cilt kanserine sebep olabileceği haberlerini sıkça izliyoruz.
Deterjanlardaki ve şampuanlardaki katkı maddelerinin kontrolsüzce ve rekabet için aşırı derecede kimyasal madde içerikli olarak yer aldığı, bu maddelerin saçlara ve ciltlere zarar verebileceği sürekli dile getirilmektedir.
Piyasalarda satılan markalı ballar üzerinde devletin ilgili kurumlarınca tahliller yapılmıştı. Uzun süre kamu oyunu meşgul eden bu incelemede, sadece 4 markanın bal olduğu, bir çok markanın şeker ve glikoz ilaveli olduğu, bazı markalarda hiç bal olmadığı ve Çin’den ithal edilen özel bir madde ile suni bal imal edildiğinin anlaşıldığı bu balı yiyen arıların öldüğü bakanlık tarafından açıklanmıştı.
Laboratuarlarda tahlil edilen bazı markalı sucuklarda hiç et kullanılmadığının görüldüğü, sadece katkı maddeleri ile sucuk üretilip piyasaya sürüldüğü açıklanmıştı.
İlkbaharda, İran üretimi olarak satılan karpuzların ölümcül ilaçlar içerdiği, fidelere çiçek halindeyken özel ilaçlar verildiği ve bu ilaçları içine alan çiçekleri takiben büyüyen karpuzların içinde ilaçların aynen kaldığı, bu durumu bilenlerin turfanda karpuzu yemedikleri ve yakınlarına yedirmedikleri medyada yer almıştı.
Piyasada bol miktarda at, eşek ve domuz etinin kaçak olarak satılmakta olduğu haber olmuş ve bir çok kez bu etleri satan insanlar yakalanmıştı. Bazı lokantalarda köpek ve kedi etlerinde lahmacun yapıldığı da haber olmuştu.
Kola üretiminde kullanılan meyan kökü yığınları içinde farelerin cirit attığı, üretim aşamasında bu köklerin içini ayıklamada makineye verildiği ve canlı farelerle birlikte kazanlara atıldığı çalışanlarca ifade edilmişti.
Karadeniz bölgesindeki radyasyon faciası sonrası, radyasyonlu çaylar piyasaya sürülmüş ve satılmayan fındıklar devlet tarafından satın alınarak kurumlar içinde tüketilmişti.
Tereyağının içine patates püresi ve bazı başka maddeler katılarak piyasaya sürülmüştü.
Su satan tankerlerin, suları kaynak yerine rasgele derelerden doldurduğu gizli kameralarla görüntülenmişti.
Sahte rakı üretilmiş ve piyasaya sürülmüştü. Üretenlerin yakınları dahil onlarca vatandaşımız zehirlenerek ölmüş ve panik yaşanmıştı. Bu olayda sonra anı sahtelikle üretime devam edildiği tespit edilmişti.
Piyasada bulunun viskilerin çoğunun sahte olduğu ve zararlı maddeler içerdiği yazılmıştı.
Son günlerdeki haberlerde, dondurma imalatında kanserojen maddeler kullanıldığı ve saç boyalarının kansere neden olduğu haber yapılmıştı.
Köylerde bile, meyvelerde kurt olmaması için atılan normal ilaçlara DDT ilave edildiği ve dolayısıyla yediğimiz meyvelerin zehir içerdiği duyuruldu.
Bazı vurguncunun sattıkları pirinçlere mermer kırıntısı kattığı, sütçülerin ise sönmüş kireç suyu karıştırdığı şikayeti yaşanmıştı.
Ekmek, börek, tatlı ve pasta üretim atölyelerinin denetiminde tespit edilen aksaklıklar ve ortamların gayri sıhhi akıl almaz görüntüleri televizyonlardan defalarca yayınlanmıştır.
Kolalar ve diğer gazlı içeceklere, bağımlılık yapan maddeler ilave edildiği, gazlar ve tatlandırıcıların insan sağlığını tehdit ettiği, özellikle bebeklere zarar verdiği ve körlüğe bile neden olduğu haber olmuştu.
İthal edilen bazı gıdaların genetikleriyle oynanmış gıdalar olduğu, patates ve domateslerin genetiğiyle İsraillilerin oynadıkları da haber olmuştu.
Piyasada satılan neskafelerin kalitesiz olduğu ve uyuşturucu etki yaptığı, yanında kullanılan sütlerin (toz) kansere neden olduğu, bu nedenle Amerika’da neskafenin bu toz atılmadan içildiği.
Avrupa’da üretilen çikolataların üzerine yazılan kullanma sürelerinin, Türkiye’ye gönderilecek partilerdeki ile Avrupa ülkeleri içinde kullanılacak olanlar arasında iki kata kadar varan fazla süreleri içerdiği. Yani Türkiye ve benzeri ülke vatandaşlarının (ikinci sınıf insanlar) normal süresini doldurmuş besinleri yemelerinde bir sakınca olmadığı şeklindeki düşünceler tescil edilmiş oluyordu.
Elektrik cihazları ve alevli ateşlerin karşısında pişirilen dönerlerin kansere neden olduğu bilimsel olarak kanıtlanmasına rağmen üretim durmuyor artıyordu.
Simitlere koyu rengini vermesi için üretimde sürülen renkli sıvının zararlı madde içerdiği açıklanmıştır.
Peynir üreticileri, sütler ısınmadan hemen mayayı süte katmaktalar, ineklerden süte geçen mikroplar da bu taze peynirlerde uzun süre yaşamaktadırlar. Bu peynirlerde bulunan BURUSELLA mikrobu, peyniri yiyenlerin direk beynine gitmekte ve tedavi edilmez beyin felcine neden olmaktadır.
Bu listeyi daha uzatabiliriz. Fakat, bunca zararlı ve ölümcül gıdaların piyasalarda yaygın olarak satılmaya devam edilmesi çok düşündürücüdür. Kendi insanlarımız, yine kendi insanlarımızın hasta olmalarına, zehirlenip ölmelerine neden olacak olan gıdaları üretiyorlar ve satıyorlar. Üzücü neticelere rağmen devam ediyorlar. Bu listenin son aşamasında gıda teröründe hangi noktaya geldik diye merak ediyorsunuz elbette..
Gıda teröründe son nokta, bizim, kızı büyük bir gıda firmasında yönetici olarak çalışan bir babadan bizzat dinlediğimiz olay şudur ; piliç üretim çiftliklerinde hastalıktan veya bilinmeyen nedenlerden ölen tavuklar ile piyasada süresinde satılamayan, bozulmuş ve kokmuş piliçlerin toplatıldığı, bunların zehirli asitler içeren bulaşık-çamaşır suları ile hazırlanmış su kazanlarına atılarak bir müddet bekletildiği ve böylece kokusu ve kötü tatlardan arındırılan piliçlerin köşe başlarında bir YTL‘ye tavuk döner satan büfelere verildiği noktasıdır. Asitli suyla yapılan kokudan arındırma işlemi sonunda, pilicin tadı-lezzeti de tamamen kayboluyormuş.. Saman gibi olan bu piliçlerden döner yaparken, 3-4 kat tatsız piliç dolandırdıktan sonra bir kat da normal piliç konurmuş. Böylece, çok ucuza tavuk döner dürüm yiyenler, piliç tadı almasa bile piliç konusunu alıyorlarmış.. Bazı marketlerde “piliçte damping” etiketiyle ucuza satılan piliçlerin de bu kokudan arındırılmış piliçler olduğu iddia edilmektedir.
Ne diyelim, kendi Milletine mensup insanlar başta olmak üzere, her ırktan insanların, yakın komşularının ve akrabalarının hastalanmasına ve hatta ölmelerine neden olabilecek zararlı gıdaları üretip satışa sunan vicdansızlara Allah insaf versin diyoruz. Sağlığa zararsız gıdalar yemeniz dileğiyle selamlar sunarız..
NACİ SÖZEN / ANKARA
Siyah zeytinlerin rengini ve tadını istenen seviyede oluşturmak için, zeytin dinlendirme havuzlarına paslı demirler atıldığı konusu televizyon programına konu olmuş ve yerel görevliler olayı bizzat doğrulamışlardı. Bu programdan sonra siyah zeytine hasret kaldık.
Karabiber işleme aşamasında rengi koyulaştırmak için bacalardan toplanan korumun, işlemlere dahil edildiği medyaya yansımıştı.
Renkli şekerlerin (akide şekeri) imalat aşamasında gıda olmayan boyaların, imalata katıldığı haber olmuştu.
Seralarda sebzelerin hemen büyümesi için yasal olmayacak şekilde hormon kullanıldığı, salatalıkların bu yöntemle bir gecede büyüdükleri haber olmuştu. Bu konuyu incelemek için güney sahillerinde bir kasabaya giden televizyon ekibi serada çekim yaparken, bir köşede naylonla çevrilmiş küçük bir köşeyi fark edip seracı kadına soruyorlar. Kadın gayet saf duygularla “ bu bölümü ailecek yemek için yaptık, burada hormon ilacı kullanmıyoruz” demiş ve bu durum ekranlardan yayınlanmıştı. Günümüzde bir çok tüketici, pazardan çiçeği burnunda diye aldıkları sebzenin ikinci gün çürüdüğünü söylemektedirler.
Piliçlerin çabuk büyümeleri için özel ilaçlar ve kemik unu kullanıldığı, bu katkılarla büyüyen tavuğun 40 gün sonunda kesilmezse göğsünden çatlayıp öldüğü de canlı yayında izlenmişti.
Avrupa’da (İngiltere başta) deli dana hastalığı çıkınca satılmayan hastalıklı etlerin Türkiye piyasasına sürülerek eritildiği, hatta kanguru eti ithal edilerek piyasaya sürüldüğü haber olmuştu.
Piyasada, süresinde tüketilemeyen bozulmuş peynirlerin toplanarak bir Karadeniz iline götürüldüğü ve yeniden kaşar peynirine dönüştürülerek sahte markalar verilerek ucuz fiyatla piyasaya sürüldüğü haber olmuştu.
Sahte üretilen parfümlerin zehirli maddeler içerdiği, kullananların ciltlerinde yanıklara neden olduğu, gözleri bile kör edebileceği ve uzun vadede cilt kanserine sebep olabileceği haberlerini sıkça izliyoruz.
Deterjanlardaki ve şampuanlardaki katkı maddelerinin kontrolsüzce ve rekabet için aşırı derecede kimyasal madde içerikli olarak yer aldığı, bu maddelerin saçlara ve ciltlere zarar verebileceği sürekli dile getirilmektedir.
Piyasalarda satılan markalı ballar üzerinde devletin ilgili kurumlarınca tahliller yapılmıştı. Uzun süre kamu oyunu meşgul eden bu incelemede, sadece 4 markanın bal olduğu, bir çok markanın şeker ve glikoz ilaveli olduğu, bazı markalarda hiç bal olmadığı ve Çin’den ithal edilen özel bir madde ile suni bal imal edildiğinin anlaşıldığı bu balı yiyen arıların öldüğü bakanlık tarafından açıklanmıştı.
Laboratuarlarda tahlil edilen bazı markalı sucuklarda hiç et kullanılmadığının görüldüğü, sadece katkı maddeleri ile sucuk üretilip piyasaya sürüldüğü açıklanmıştı.
İlkbaharda, İran üretimi olarak satılan karpuzların ölümcül ilaçlar içerdiği, fidelere çiçek halindeyken özel ilaçlar verildiği ve bu ilaçları içine alan çiçekleri takiben büyüyen karpuzların içinde ilaçların aynen kaldığı, bu durumu bilenlerin turfanda karpuzu yemedikleri ve yakınlarına yedirmedikleri medyada yer almıştı.
Piyasada bol miktarda at, eşek ve domuz etinin kaçak olarak satılmakta olduğu haber olmuş ve bir çok kez bu etleri satan insanlar yakalanmıştı. Bazı lokantalarda köpek ve kedi etlerinde lahmacun yapıldığı da haber olmuştu.
Kola üretiminde kullanılan meyan kökü yığınları içinde farelerin cirit attığı, üretim aşamasında bu köklerin içini ayıklamada makineye verildiği ve canlı farelerle birlikte kazanlara atıldığı çalışanlarca ifade edilmişti.
Karadeniz bölgesindeki radyasyon faciası sonrası, radyasyonlu çaylar piyasaya sürülmüş ve satılmayan fındıklar devlet tarafından satın alınarak kurumlar içinde tüketilmişti.
Tereyağının içine patates püresi ve bazı başka maddeler katılarak piyasaya sürülmüştü.
Su satan tankerlerin, suları kaynak yerine rasgele derelerden doldurduğu gizli kameralarla görüntülenmişti.
Sahte rakı üretilmiş ve piyasaya sürülmüştü. Üretenlerin yakınları dahil onlarca vatandaşımız zehirlenerek ölmüş ve panik yaşanmıştı. Bu olayda sonra anı sahtelikle üretime devam edildiği tespit edilmişti.
Piyasada bulunun viskilerin çoğunun sahte olduğu ve zararlı maddeler içerdiği yazılmıştı.
Son günlerdeki haberlerde, dondurma imalatında kanserojen maddeler kullanıldığı ve saç boyalarının kansere neden olduğu haber yapılmıştı.
Köylerde bile, meyvelerde kurt olmaması için atılan normal ilaçlara DDT ilave edildiği ve dolayısıyla yediğimiz meyvelerin zehir içerdiği duyuruldu.
Bazı vurguncunun sattıkları pirinçlere mermer kırıntısı kattığı, sütçülerin ise sönmüş kireç suyu karıştırdığı şikayeti yaşanmıştı.
Ekmek, börek, tatlı ve pasta üretim atölyelerinin denetiminde tespit edilen aksaklıklar ve ortamların gayri sıhhi akıl almaz görüntüleri televizyonlardan defalarca yayınlanmıştır.
Kolalar ve diğer gazlı içeceklere, bağımlılık yapan maddeler ilave edildiği, gazlar ve tatlandırıcıların insan sağlığını tehdit ettiği, özellikle bebeklere zarar verdiği ve körlüğe bile neden olduğu haber olmuştu.
İthal edilen bazı gıdaların genetikleriyle oynanmış gıdalar olduğu, patates ve domateslerin genetiğiyle İsraillilerin oynadıkları da haber olmuştu.
Piyasada satılan neskafelerin kalitesiz olduğu ve uyuşturucu etki yaptığı, yanında kullanılan sütlerin (toz) kansere neden olduğu, bu nedenle Amerika’da neskafenin bu toz atılmadan içildiği.
Avrupa’da üretilen çikolataların üzerine yazılan kullanma sürelerinin, Türkiye’ye gönderilecek partilerdeki ile Avrupa ülkeleri içinde kullanılacak olanlar arasında iki kata kadar varan fazla süreleri içerdiği. Yani Türkiye ve benzeri ülke vatandaşlarının (ikinci sınıf insanlar) normal süresini doldurmuş besinleri yemelerinde bir sakınca olmadığı şeklindeki düşünceler tescil edilmiş oluyordu.
Elektrik cihazları ve alevli ateşlerin karşısında pişirilen dönerlerin kansere neden olduğu bilimsel olarak kanıtlanmasına rağmen üretim durmuyor artıyordu.
Simitlere koyu rengini vermesi için üretimde sürülen renkli sıvının zararlı madde içerdiği açıklanmıştır.
Peynir üreticileri, sütler ısınmadan hemen mayayı süte katmaktalar, ineklerden süte geçen mikroplar da bu taze peynirlerde uzun süre yaşamaktadırlar. Bu peynirlerde bulunan BURUSELLA mikrobu, peyniri yiyenlerin direk beynine gitmekte ve tedavi edilmez beyin felcine neden olmaktadır.
Bu listeyi daha uzatabiliriz. Fakat, bunca zararlı ve ölümcül gıdaların piyasalarda yaygın olarak satılmaya devam edilmesi çok düşündürücüdür. Kendi insanlarımız, yine kendi insanlarımızın hasta olmalarına, zehirlenip ölmelerine neden olacak olan gıdaları üretiyorlar ve satıyorlar. Üzücü neticelere rağmen devam ediyorlar. Bu listenin son aşamasında gıda teröründe hangi noktaya geldik diye merak ediyorsunuz elbette..
Gıda teröründe son nokta, bizim, kızı büyük bir gıda firmasında yönetici olarak çalışan bir babadan bizzat dinlediğimiz olay şudur ; piliç üretim çiftliklerinde hastalıktan veya bilinmeyen nedenlerden ölen tavuklar ile piyasada süresinde satılamayan, bozulmuş ve kokmuş piliçlerin toplatıldığı, bunların zehirli asitler içeren bulaşık-çamaşır suları ile hazırlanmış su kazanlarına atılarak bir müddet bekletildiği ve böylece kokusu ve kötü tatlardan arındırılan piliçlerin köşe başlarında bir YTL‘ye tavuk döner satan büfelere verildiği noktasıdır. Asitli suyla yapılan kokudan arındırma işlemi sonunda, pilicin tadı-lezzeti de tamamen kayboluyormuş.. Saman gibi olan bu piliçlerden döner yaparken, 3-4 kat tatsız piliç dolandırdıktan sonra bir kat da normal piliç konurmuş. Böylece, çok ucuza tavuk döner dürüm yiyenler, piliç tadı almasa bile piliç konusunu alıyorlarmış.. Bazı marketlerde “piliçte damping” etiketiyle ucuza satılan piliçlerin de bu kokudan arındırılmış piliçler olduğu iddia edilmektedir.
Ne diyelim, kendi Milletine mensup insanlar başta olmak üzere, her ırktan insanların, yakın komşularının ve akrabalarının hastalanmasına ve hatta ölmelerine neden olabilecek zararlı gıdaları üretip satışa sunan vicdansızlara Allah insaf versin diyoruz. Sağlığa zararsız gıdalar yemeniz dileğiyle selamlar sunarız..
NACİ SÖZEN / ANKARA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder