KAZANCI HİKAYELERİ – (14)
MASIRLIK ÇARDAĞINDAN BİR KIZ KAÇIRILACAK- (1)
Bu yazı serimizde 14. hikayeyi sunuyoruz. Bilindiği üzere, Kazancı ve Kazancılıların geçmişinde “ kız kaçırma “ ve “ kızın kaçması “ durumları zaman içinde yaşanmış olaylardandır. Kız kaçırma ve kızın kaçması, hem tarafların arzusu, olayın cereyan tarzı, hem de, hukuksal ve duygusal sonuçları yönünden çok farklı durumlardır. Kız kaçırmada, sadece kaçıran erkek istekli, kız ve ailesi bu evliliğe karşıdırlar. Oğlan, yanına birkaç arkadaşını alarak sevdiği kızı sakin bir yerde karşılar ve zor kullanarak kaçırırlar. Sonuçları, genellikle istenmeyen olaylara kadar varan bir süreç başlar. Kızın kaçması ise, kız ve oğlan birbirini sevmekte, aileler karşıdırlar. Önceden varılan mutabakat ile, kız bohçasını alır ve kararlaştırılan yerde oğlan ile buluşurlar, istedikleri bir yere kaçarlar. Nadiren de olsa, kız bohçasını alarak oğlanın evine gelir ve bir köşede misafir edilir. Bu olayın sonunda, genellikle, yakınları tarafından, aileler ikna edilir, barış sağlanır ve olay tatlıya bağlanır.
Hikayemizin kahramanı, İstanbul şehrinin, Kazancılılar için iş ve aş kapısı olarak kabul edildiği yıllarda, akrabalarının yardımı ile çocuk yaşında bu şehre giden Mustafa’dır. Bizden yaş olarak büyük olan delikanlı, köye izinli geldiği sıralarda, Beyoğlu İlçesi Galatasaray semtinde çalıştığını, Galatasaray futbol takımını tuttuğunu, Beyoğlu’nda bulunan Fitaş, Dünya ve İpek sinemalarına gittiklerini, zamanın modası olan Herkül ve kovboy filmlerini seyrettiklerini ballandırarak anlatırdı. Bir keresinde, takımının maçı kaybetmesi üzerine “ Galatasaray bu sefer pilav yemedi “ diyerek tepkisini dile getirdiğini de hatırlıyorum.
Kahramanımız askere gideceği sırada, tatil için köye gelmiştir. Ailesi, onu köyden evlendirmek istemekte ve yakınlarına “ İstanbul’da çocuğun başına bir şey gelmesinden korkuyoruz. Bir yabancı ile evlenirse çocuğu kaybederiz “ diyerek endişelerini belirtmektedirler. Bu endişeleri taşımakta olan aile, oğlanın köye gelmesiyle birlikte, onu köyden evlenmeye ikna etme ve buldukları kızı beğendirme çabasına girişirler. Mahallede oturan yakın akrabalarının güzel kızını gösterirler. Oğlan razı edilince de, hatırı sayılır kişilerden bir “ kız isteme ekibi / ulema gurubu “ teşkil edilir ve kız evine, kız istemeye gönderilir.
Kız isteme ekibi, kız evine, önceden haber verilmiş şekilde misafirliğe varırlar. Kısa bir hal hatır sohbetinden sonra, ekibin sözcüsü lafa girerek ailenin kızını, kendilerini gönderen ailenin oğluna, Allah’ın emri ile istediklerini söyler. Kızın ailesi kısa bir suskunluktan sonra “ bir düşünelim, Allah yazdıysa olur, hayırlısı olsun, bir de kıza soralım “ gibi sözlerle durumu geçiştirmeye çalışırlar. Belli ki, aile, ilk istemede “ kızımızı, oğlunuza verdik gitti “ demeyecektir. Ekip durumdan umutsuz değildir. Çünkü, ailenin davranışları çok olumlu gözükmektedir. Kız isteme ekibi, işin olup olmayacağını, kız evinin davranışları ve kendilerine gösterilen saygı ve ikramlarına göre tahmin edebiliyordu. Kız isteme ve düğün işleri eskiden kış mevsiminde gerçekleşirdi. Misafire, ceviz, üzüm, bandırma gibi kıymetli şeyler ikram edilmesi işin olacağı, darı kavurgası, iğde ve kuru kak ikram edilmesi de işin olmayacağı anlamına gelirdi.
Kız isteme ekibi umutla geri döner ve durumu oğlan evine bildirir. Fakat, kızın hemen bitirilmemiş olması kahramanımızı çılgına çevirir. Kız istemeye giden ekip, kız evinden “ kızı verdik “ cevabı alarak dönerse, bu durum “ kız bitirilmiş “ kavramı ile tanımlanırdı. İstanbul’dan gelmiş, yakışıklı delikanlıya kız ilk istemede nasıl verilmezdi? Çevreden “ kız evi naz evidir, ilk istemede biraz naz yapılır, sabret “ dedilerse de, ikna edemediler. Bu öfke durumunu duyan kızın anası haber göndererek “ canım bir daha istesinler bakalım, ilk istemede kız verilir mi? “ şeklinde haber göndererek olumlu düşündüklerini bildirmiş olmasına rağmen, kahramanımız bu durumu bir gurur meselesi yaparak “ kız istemeye ikinci kere asla gidilmeyecek “ diyerek öfke saçmaktadır.
Oğlan evi ve yakınları, oğullarının bu kızı isteme işinden vazgeçtiğini düşünerek ortamın sakinleşmesini beklemeye başlarlar. Fakat, kahramanımız çok farklı bir düşünceye doğru kaymaktadır. Yakın arkadaşı Mehmet “ ne üzülüyorsun ulan, kızı vermedilerse kolayı var, bir gece, kolundan tutup kaçıralım, İstanbul’a götür git “ diyerek aklını çeler. Bu fikri olumlu karşılayan delikanlı hemen kız kaçırma hazırlıklarına başlar. Bu sırada, kaçırma işini iki kişinin başaramayacağı, üçüncü bir kişinin bulunması gerektiği konuşulur. Kahvede karşılaştıkları arkadaşları Hasan’a konuyu açarlar ve kendilerine yardımcı olmasını isterler. Macera arayan Hasan, bu teklifi hemen kabul eder ve ekibe katılmış olur.
Mevsim yaz, aylardan Temmuzdur. Masırlık ve diğer sahil arazilerde ekinler biçilmekte, bir çok aile ekin tarlasına göçmüş durumdadır. O zamanlar, ekin orakla biçilir, saplar harmanlarda düvenle sürülür, tınaz yaba ile rüzgara karşı savrulur ve yükler evlere hayvan sırtında çekilirdi. Bu gelişmelerin ardından kız ailesi de Masırlık yöresindeki ekin tarlalarına göçmüşler, geceleri tarladaki çardaklarında yatmaktadırlar. Ekip, gerekli inceleme ve araştırmaları yapar. Bir gece çardak çevresi ablukaya alınacak, kız bir nedenle dışarı çıktığında, kollarından tutulacak, ağzı kapatılacak, zor kullanılarak, acı verici zorlamalarla kendileriyle yürümeye zorlanacak ve Ermenek istikametine gidilecektir. Bir kolayını bulup Ermenek’e varıldığında, Mut yollarına düşülecek ve yakalanmadan bu şehre varıldığında ver elini İstanbul denilecektir.
Bu aşamada, kız kaçırma eyleminin de kendine has incelikleri olduğu ve bazı usullerin uygulanmasının gerektiği konusunda da bilgi vereyim. Konya’da görev yaptığım 1977 yıllarında, Ali BAYAT isminde (Bayatlar ünlü bir Türk boyunun adıdır ve bu adı taşıyan çok sayıda köy de vardır) bir askerimiz vardı. Kollarındaki yara izlerini sorduğumuzda “ kız kaçırırken oluşan yaralar “ olduğunu söylemişti. Kendisi, yaşadığı köyünde “ kız kaçırma uzmanı” olarak bilinirmiş ve işi düşen ona gelerek yardım istermiş. Bu işin zorlukları, taktikleri ve tehlikeleri hakkında bir çok şey anlatmıştı. Yani, kız kaçırma işini sıradan bir iş olarak göremeyiz. Bu zor işe koyulan ekibimiz, yanlarına gerekli malzemeleri alarak tarlalar ve arazilerden yürüyerek, önce, kızın mahallesine uğrarlar. Tesadüf olacak ki, kızın babası evlerinin yanındaki bahçede, elinde feneri ile gece suyu sulamaktadır. Kız kaçırma üçlümüz (triyomuz) bu durumu bir şans olarak değerlendirir ve babası çardağa dönmeden kızı alıp uzaklaşalım, diyerek adımlarını sıklaştırırlar.
Çardak, gecenin karanlığında duldal, zor seçilecek şekilde görünür. Ekibimiz sessizce yaklaşır. İçerde ateş yanmakta olduğu duvar taşlarının aralarındaki boşluklardan dışarı sızan ışıklarda anlaşılmıştır. Ekibe sonradan katılan Hasan, çardağın uzağında duracak, gözetleme görevi yürütecek, olay ortaya çıkarsa onun adı hiç konuşulmayacaktır. Bu mutabakat doğrultusunda gözcümüz çalılar içinde yerini alırken, cengaver ikilimiz çardağın kapısına kadar yaklaşırlar. Kapı derme çatma bir şekilde kapatılmış, içeride, kız, anası ve birkaç kardeşi ile sohbet etmektedir. Bu sırada, çocuklardan biri “ Ali emmi “ diye seslenir. Arkasından da bir erkek sesi duyulur. Hesapta olmayan bir durum ortaya çıkmıştır. Kızın babası çardakta yok diye sevinen ekip, içerde başka bir erkek olduğunu anlayınca şok olur. Fakat, eylemin dönüşü asla yoktur. Bu çardaktan, bu gece, bu kız mutlaka kaçırılacaktır. Fakat, nasıl ????....
(devam edecek….)
Yazan: Av. Naci SÖZEN – Kazancı / ERMENEK
.
4 Kasım 2007 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder