4 Kasım 2007 Pazar

Kırkkuyu'da Gezen Öğrek

KIRKKUYU’DA GEZEN ÖĞREK

. Kızıl toprak gayraktan,
. Pul yaparım bayraktan,
. Dede öğretmen bir kız sevmiş,
. Kırkkuyu’da gezen öğrekten…

YAKIMIN (MANİ) HİKAYESİ :

Yakımın yakıcısı (Maninin Ozanı ) kasabamızın gelmiş geçmiş en ünlü ve kabiliyetli şairi (Yakımcı ) olan Kazancı / Yukarı Mahalleli Sinan’ın Çolak (Çolak Hasan / ŞENSES )’den başkası değildir. Yakımda geçen “ öğrek “ kelimesi, Kazancı diline has bir kelime olup, eskiden, atların otlaması için, ücretli bir at çobanı kontrolünde, köyün tüm atlarının Kırkkuyu yaylasına gönderilmesi durumlarında, bu at sürüsüne verilen addır. Bir ayrıntı olarak, bizim çocukluğumuzda, civar şehirlerde ortaya çıkan bulaşıcı bir at hastalığı sırasında, bizim atların bu hastalığa yakalanmaması için, tüm atların kış mevsimine girerken yaylalara toplu olarak, adeta hastalıktan kaçırılıp gizlendiğini de belirteyim.

Zaman 1948 yılı, Türkiye çok partili döneme geçiş hazırlığında, 2. Dünya Savaşı sonrası, tüm dünyada bir özgürlük rüzgarı esmekte, Marshal yardımı yağıyor ve insanlarımız bu refah dalgasından faydalanma hazırlığındadır. Mevsim ilkbahar sonu ve Haziran ayına girilmiş, Kazancının ünlü çobanları Yurt yerlerine göçmüşler, yaylalarımız, obalar, obacılar, çobanların keçi ve oğlak sürüleri, çanlar ve kaval sesleri, çoban köpeklerinin hırlamaları ve kuşların şarkılarıyla adeta bir ses ve renk cünbüşü yaşamaktadır.

Bu yakımı ve öyküsünü bize anlatan eski obacımız, o günlerde 8-10 yaşlarında bir çocuktur. Ailesinin en büyük kızı ve çok sayıda davarları (keçiler) olması nedeniyle, hem mallarına ve sütlerine sahip çıkması, hem de obacılık kültürünü öğrenmesi için komşularının yetişmiş “ obacı kızı “ ablasına emanet edilerek, onun denetimi ve korumasında, en küçük obacı sıfatını kazanmış durumdadır. Oğlakların, Çömlekçi ve Tozlu pınarlarına, akşam saatlerinde sulamaya getirilmesinde, ablasına sıklıkla arkadaşlık etmektedir.

Bu yıllarda, İvriz Öğretmen okulunda okuyan gençler, okullarından mezun olmuşlar ve bunlardan Merhum Dede Uğuz, köyümüze öğretmen/müdür olarak atanmıştır. Kendisi, cesur, atak ve boylu boslu bir delikanlı olup, ilk devlet memurlarından olması nedeniyle de genç kızların gözdesi durumundadır. Kazancı İlkokulunda, 1924 yılından beri öğretmen/müdür olarak görev yapmış olan efsane hoca Ermenekli Merhum Sami ÖZTAŞ’dan görevi devralmıştır.

Küçük obacımız ana evinden ayrılalı bir aydan fazla bir zaman geçmiştir. Bir mahzun durduğunu fark edenler ablaları, anne ve babasını görmesi için bir öğle vakti onu yola çıkarmışlar ve “ bu yoldan doğru gidersen köyü bulursun, evinizde yat ve yarın obacılarla tekrar buraya gel “ diyerek yola çıkarmışlardır. Karakovanlık boğazındaki ürpertici manzara, kuşların ani çığlıkları ve ağaçların hışırtısı altında yolun hemen bitmesi için adımlarını artırarak yürüyen kızımız, içinden de “ ah, karşımdan bir insan gelse “ diye de geçirmektedir. Bir kişi ile karşılaşsa, korkuları biraz dağılacak ve bir müddet daha korkmadan yol alabilecektir. Dönmenin Başına gelerek köyünü görmesi için daha çok yürümesi gerekmektedir.

Bir sağa bir sola bakarak tozlu yolda ilerlemekte olan kızımız, köy tarafından bir kişinin geldiğini görür. Korkuları dağılmış ve biraz olsun cesaretlenmiştir. Karşısından gelen kişi, o günlerin Kırkkuyu korumacısı (deşduvanı) olan Sinan’ın Çolak emmisidir. Erzak almak için köye gelmiş olan korumacı, hava kararmadan görev yerine varmak için dönüş yolundadır. Karşı karşıya geldiklerinde her ikisi de durur. Yakımcımız “ kızım sen kimin kızısın, hangi obadasın ? “ diye sorar. Kızımız kendini tanıtır ve çobanını söyler. Yakımcının öğrenmek istediği oba onun obasıdır.. Oğlakları sulamaya nereye getirdiklerini, kimlerin sulamaya getirdiğini de sorar. Kızımız hepsini anlatır ve ablası ile kendisinin de oğlak sulamaya geldiğini söyler. İsmi belli olan obacı ablasını duyan yakımcı “ oğlak sulama sırasında yanınıza birisi gelir mi, kimseyi gördün mü ? “ diye sorar. Kızımız, kimseyi görmediğini, sulama sonrası, ablasının kendisini oğlaklarla bırakarak biraz uzaklaştığını, sonra geri geldiğini ve obalarına döndüklerini anlatır.

Yakımcımız, köyde duyduğu söylentileri bu küçük kıza doğrulatmış olduğundan, “bak kızım” diye söze başlayarak bu maniyi söyleyiverir. Bu mani ve konuşmalardan bir şey anlamayan kız ve korumacı emmisi ayrılırlar ve herkes kendi yönüne ve yola koyulur. Daha sonraları, küçük kızımız, oğlak sulamaya geldikleri obanın en güzel kızı ablası ile zamanın gözde genci Dede Öğretmenin bir birine aşık olduklarını, ( döndüklerini ), yani, sevdalanıp, gönüllerinin kaydığını, oğlak sulama sonrası Çömlekci’ye gelen gencimizin kızla buluşup görüştüğünü, bu görüşme sıralarında, oğlakları kendisinin oyalaması için görevlendirildiğini öğrenir.

Kazancı yaylalarındaki “ Obalar ve Obacılar “ konulu araştırmamızı yaptığımız 2006 yılında, bilgisine başvurduğumuz, o eski zamanın küçük obacısı, bize, obacılık kültürü konusunda önemli bilgileri anlatırken, bir anda ve de 57 yıl sonra, bu yakım satırları, hafızasının derinliklerinden öne çıkarak sözlerine yansıyıverdi. Biz de, fırsatı kaçırmayarak bu maniyi ve öyküsünü kayda geçirdik..

( başka bir “ Yakımlar ve Öyküsü “ hikayesinde buluşmak üzere….. )

DERLEYEN ; Av. Naci SÖZEN Ekim 2007 / ANKARA

Hiç yorum yok: