1 Ekim 2007 Pazartesi

MANİLERİMİZ (YAKIMLARIMIZ) VE ÖYKÜLERİ- (1)

KÖRKUYU’NUN DÖRT ALİSİ

. Ülübü Ali sığırları sürerken,
. Fadime Ali harmanını savurur..
. Bekci Ali tüfeğini kurarken,
. Gımış Ali nohudunu kavurur….

YAKIMIN HİKAYESİ :

Körkuyu, Kazancılılar için tarihsel, nostaljik ve duygusal yönlerden çok önemli bir yerdir. Eskiden, iki kuyudan (yukarı kuyu, aşağı kuyu ) oluşan bu suyun başında, yaz boyunca ve özellikle öğlen saatlerinde, yüzlerce insan ve hayvan toplanırdı. İplere asılmış helkelerle sular çekilir, teknelere doldurulanları hayvanlar içer, kaplara katılanları, tarlalarda ekin biçenler içerdi. Kuyuya öyle çok ve uzun süreli helke salınırdı ki, bazen su kalmaz, çamur çekilirdi. Bu zamanların birinde, yayla korumacılarından Ülübü Ali (Şimşek), kuyunun kuzey tarafında, sahipsiz ekinleri yiyen sığırları, Yenicesu kuyusunun yanındaki Mandıraya (cezalı malların kapatıldığı yer ) götürürken, kuyunun güneyinde tarlası olan Fadime Ali (Çelebi), yabasıyla harman savuruyormuş.. Tesadüf olacak ki, bu sırada, bir kişi de, kuyunun batısında tarlası olan Bekci Ali (Ünlü) ile ardıç gölgesinde sohbet etmektedir. Bekçi Ali, baharda kurduğu (sıkıladığı) dolma tüfeğiyle hiç atış yapmadan yaz ortası olduğunu anlatarak, uçup giden bir kuşa doğru atmış ve yeniden kurmaya başlamıştır. Bu sırada, kuyunun tam doğusunda tarlaları olan Gımış Ali (Akdoğan), yeşil kalmış nohutları çekme otu üzerinde kavurmakta (ütmekte) olup, çevredekileri nohut yemeye davet etmektedir. İşte, nispeten, farklı kuşaklardan dört ALİ aynı anda Körkuyu’nun dört cephesinde objektife (o zaman göze ) böyle takılmış ve dört satırlık manimiz dillerden dökülüvermiştir…

DERLEYEN : Av. Naci SÖZEN

Hiç yorum yok: