KAZANCI HİKAYELERİ – (16)
BAĞDAT VE BASRA ZİNDANLARINDA BİR KAZANCILI
( Tepecik Mahallesinden Safiyenin Ömer’in Öyküsü )
Kazancı Kasabası, Tepecik Mahallesinde yaşayan Safiyenin Ömer isminde bir gazimiz vardı. Uzun süren savaşlara katılmış, yıllarca esir yatmış ve hastalanmış olmasına rağmen, köyüne dönmek nasip olmuş ve savaş sonrası, uzun yıllar mahallesinde ömür sürmüştür. Osmanlının son dönemlerinde, yani 1850 yıllarından itibaren her cephede savaşlar yaşanmış olup, bu cephelerin hepsinde Kazancılılar da bulunmuştur. Savaşlardan geri dönmeyenler, durumları bilinmediğinden, kimlikleri ve hayat hikayeleri yazılmadığından zamanla unutulup gitmiştir. Bu gün için, hikayelerini yazabildiğimiz kişiler, cephelerden köyüne dönebilenler ve bunların bizzat anlattıkları öykülerden ibarettir.
Bir zamanlar, İran haricindeki tüm Müslüman ülkeler, diğer bir deyişle, Ortadoğu coğrafyası, Mısır dahil, Osmanlı idaresindeydi. Batılı devletlerin, özellikler İngilizlerin kışkırtması ve desteğiyle bu bölgelerde isyanlar baş gösterdi. Yemen, Filistin, Sina ve Irak içlerinde Osmanlı ordusu, Araplar ve İngilizlerden oluşan kuvvetlerle savaşıyordu. Basra ve Bağdat yörelerinde iç isyanlar başlamış ve bu isyancılarla mücadele edilmesi amacıyla bu bölgede görev yapacak olan 36. Tümen teşkil edilmişti. Bu tümen 30 yıl boyunca bu bölgedeki isyanlar ve İngiliz kuvvetleriyle mücadele ettikten sonra, bölge terk edilmiş ve bu Tümen Türkiye’ye çekilmiştir. Tümen, daha sonra Tugay seviyesine, müteakiben Alay seviyesine indirgenmiş ve nihayet uzun süre önce de lağvedilmiştir.
İşte, hikayemizin karhamı olan Gazi Safiyenin Ömer, Bağdat ve Basra isyanlarını bastırmak ve İngilizleri bölgeden atmak için kurulup görevlendirilen, 36. Tümen saflarına katılmak için askere alınmış bir neferdi. Konya toplanma bölgesi ve kısa bir temel eğitim safhası sonrası, dört bir yandaki cephelere katılmak için sevk edilen erler helalaşarak yollara düştüler. Zamanın şartlarında, Anadolu’yu geçip kavurucu çöl sıcakları ve kum fırtınaları ile boğuşarak Bağdat bölgesine varmak hiç de kolay değildi. Salgın hastalıklar, açlık ve eşkıya saldırıları kol geziyordu.
Bin bir güçlük ve zahmetten sonra birliklerine ulaştılar. Askerin giysisi, teçhizatı ve silahı coğrafik şartlar ve düşmanın imkanlarına göre çok yetersizdi. Sürekli gece baskınlarına ve tuzaklara maruz kalıyorlardı. Anadolu erlerinin çöl şartlarına alışması da mümkün görünmüyordu. Osmanlı ordusu içinde bulunan, Ermeni ve Arap asıllı erler de İngiliz saflarına kaçıp onlarla birlikte kendi devletinin askerine karşı savaşıyordu. Bu kalleşliklerden çarpıcı bir örneği Gazi Kasım Alisi’nin hayat hikayesinde anlatmıştık.
Bizim Tepecikli Ömer’in birliği tuzağa düşürülür ve topluca esir alınır. Esirler Bağdat kentinde oluşturulan esir kampına kapatılır. Çarpışmalar devam ederken, esirlerin cepheden daha uzak bölgelere taşınmasına karar verilir. Basra bölgesindeki İngiliz hakimiyetinde bulunan Esir Kampına doğru yola çıkarılırlar. Tesadüfe bakın ki, aradan bunca zaman geçtikten sonra, Irak işgali sırasında, İngilizler yine Basra bölgesine yerleşmişlerdir. Tarih değişir, zaman geçer, devir döner, fakat, İngiliz siyaseti ve hedefi aynen devam eder. Bölgenin petrol başta olmak üzere sahip olduğu yer altı enerji kaynakları o zamanlardan keşfedilmiş, bölgeye müdahale edilmiş, hatta, Anadolu paylaşılırken, bu bölgelere kolay ulaşılması için ilk başta İskenderun limanına asker çıkartılmıştır. Bu oyunlar, bu gün bile devam etmekte, çizilen hayali haritalarda kurulması amaçlanan sözde Kürt devletinin sınırları Mersin kentinden başlatılmaktadır.
Neyse, biz hikayemize dönelim. Bir çok arkadaşını, yolculuk sırasında, sıtma, tifo, verem, tifüs, cüzzam ve veba gibi hastalıklardan kaybeden Gazi Ömer, sağ kalabilen arkadaşlarıyla Basra’ya ulaşmıştır. İngilizlere teslim edilen Türk Askerleri derin ve karanlık zindanlara doldurulur. Günlerce güneş yüzü görmeyen erler, açlık ve işkencelerden zayıf düşerler. Askerlerde bit, kene ve pire salgını olduğunu bahane eden İngilizler, erlerimizi bir zindana toplayıp “ böceklerle mücadele edeceğiz “ diyerek, üzerlerine, özellikle başlarına zehirli ilaçları sıkarlar. Bir çok asker kör olur. Mısır zindanlarında da aynısını yaptıkları, askerlerimizi bir alana toplayarak, etraflarına daire şeklinde ateş yakıp, gülerek seyrettikleri, bazı erlerin diri diri yandıkları tarihi kayıtlarla sabittir. Bu vahşetlerin hiç hesabı sorulmamış ve de sorulmayacaktır. Çünkü, güçlü olan devletler yaptıklarında daima haklıdırlar.
Gazi Safiyenin Ömer, Bağdat ve Basra zindanlarında toplam 8 sene kalmış olup, bu süre içinde arkadaşlarının çoğunun öldüğünü ve öldürüldüğünü anlatmıştır. Araplar ve İngilizler ile yapılmakta olan savaşlar başka cephelere de yayılmış olduğundan, İngilizler, ellerindeki esirleri öldürmek kastıyla hareket etmişler ve son safhaya kadar iade etmemişlerdir. Nihayet, bütün cephelerdeki savaşlar sona erer ve Osmanlı birlikleri Irak topraklarını terk eder, Esirleri bir müddet daha kamplarda tutan İngilizler, ölüme direnebilen az sayıdaki askerimizi serbest bırakır ve ülkelerine dönebileceklerini bildirir.
Zindandan salıverilmek bir kurtuluş değildir. Askerleri, uzun ve öldürücü bir çöl yolculuğu beklemektedir. Bedenler zayıf ve hastadır. Bin bir tehlike ve zorluklar altında, aylarca yürürler. Bir çok arkadaşı da bu yolculukta can verir. Kısmet olur ve az sayıda asker Anadolu topraklarına ayak basar.
Zamanın şartlarında, sınırlardan içeri girilmekle sılaya ulaşmak aynı şeyler değildir. Kazancı coğrafyası daha çok uzaklarda ve aşacak nice zorluklar sırada beklemektedir. Bir deri bir kemik kalmış olan bu az sayıda asker ülkeye girişte bir müddet beslenir ve tedavi edilmeye çalışılır. Sıla hasreti dayanılmaz seviyededir. Bir çoğunun dönüşünden umut kesilmiş, hatta, bazılarının kayıp olarak künyeleri gelmiş ve nüfustan düşülmüştür. Gazimiz, kader arkadaşlarıyla son kez vedalaşarak ayrılır. Her kes kendi evine doğru bir istikamet belirleyerek yollara düşer. Gazi Ömer, aylar süren yolculuğunu, yarı aç, yarı tok vaziyette sürdürür. Bazı köy ve kentlerde, misafir odası veya köy odası denen yerlerde yatar. Karaman şehrine geldiğinde kendisini Kazancıda sayar. Kervansayar adıyla bilinen ve Ermenek istikametine gidecek yolcuların toplandıkları yer olan tarihi hana yerleşir.
Muhtelif yönlerden bu merkeze gelen yolcular Ermenek’ten gelecek kafileyi bekler. Sılaya dönüş yolculuğunun bu son etabı, kafileyi getiren katırcının kılavuzluğunda gerçekleşecektir. Katırcı ve yolcuları hana ulaşır ve bir gün sonra yeni yolcularla katırcı yola çıkarlar. Yolculuğun üçüncü günü Tekeçatı ilerisindeki bir vadiye gelindiğinde, mevsimin kış önü olması nedeniyle karlı rüzgarlı tufana yakalanırlar. Yellibel adıyla bilinen boğaza varabilseler Ermenek çok yakın olacaktır. Fakat, ilerdeki tepeyi bu yağış altında aşmak mümkün olacak mı ? sorusunun cevabı verilemez.
Boğaz köylerden olan yolcular, bu tepeyi tırmanmadan, batıya doğru vadiyi takip edip Balkusan köyüne ulaşmalarının daha kolay olacağını iddia ederler. Tartışmalardan sonra, yolcular ikiye ayrılır. Yellibel (Ermenek) istikametine giden katırcı, Gazi Ömer ve bazı yolcular zor da olsa tepeleri aşıp şehre ulaşırlar. Gazi Ömer, birkaç günde Ermenek’te kalır ve kendisini bira toplar. Köyden haber alarak gelen akrabaları yardımı ve at sırtında sanki bir ceset gibi Kazancıya getirilir. Daha sonra, gruptan ayrılarak batıya gidenlerin, tipi ve soğuk altında dağlarda kayboldukları ve evlerine dönemedikleri söylenmiştir.
Kazancıdan ayrıldıktan tam 12 yıl sonra, sağ olarak tekrar baba ocağına dönmüş olmak ve sevdiklerine kavuşmak büyük mutluluktur. Çekilen cefalar, eziyetler ve acılar biraz olsun unutulur. Bu savaş anılarını anlatmaktan hoşlanmayan Gazi Ömer, uzun yıllar Kazancıda hayatını sürdürür ve gün gelince bu dünyadan göçüp gider. Her zaman dile getirdiğimiz gibi, bize bu cennet vatanı bırakmak için bedenlerini düşmana siper deden, ömürlerini cephelerde geçiren ve canlarını severek veren aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi hürmetle ve rahmetle anıyoruz.
(Başka bir Kazancılı Hikayesinde buluşmak üzere… )
Derleyen : Av. Naci SÖZEN, Aralık 2007 / ANKARA
NOT : Yayınlanmış tüm yazılar “ nacisozen.blogspot.com “ adresindedir.
13 Aralık 2007 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder